1 Milyon kişi andımız okunsun diye toplanalım dedik aman yarabbi 1 milyonu kaç kat geçtik. Neredeyse tüm İzmir sahilde andımız okuyup ATAMIZ'ın izinde olduğunu gösterdi. İşte kısadan hisse İzmrin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Coşkusu.
Google arama motoru daha doğrusu devi malum özel günlerde yaptığı değişiklik bazen beğenilip bazense neden şu günü atladın diye kullanıcılarını kızdırıyor. Ama bazıları da var ki sanki zannımca biraz gereksiz ha ne dersiniz. Şöyle bugün açtığım da karşılaştığım manzara da olduğu gibi. Bugün ilk paraşütten atlama günüymüş. Peki hava ile ilgilenenleri gerçekten ilgilendiren bir gün olabilir ama ne kadar gerekli? Tek güzel yanı koydukları mini bir oyun.
Post başlığı biraz absürt yada komik olabilir fakat Ferhan Şensoy'un o muhteşem yer yer komik yer yer hüzünlü kitabını ancak böyle anlatabilirim diye düşünüyorum. Bence muhteşem hatta ötesi bir şey. Eğer sanatla ki bu sanat tiyatro ise tiyatro ile ilgileniyorsanız sizi farklı bambaşka diyarlara götürecek okumadığınız yaşadığınız bir kitap haline dönüşecek şahane bir eser. Şu sıralar Türkiye Turnesine DERİN SAHNE ile çıkmayı planladığımız daha doğrusu gün saydığımız sırada bu kitabı bir solukta okuyup bitirmem beni şok üzerine şok yaşattı. Şöyle ki Ferhan Usta da kitapta turne ve prova maceralarını anlatıyor. O anlattıkça ben gittiğim gideceğim turneleri gözümden geçiriyorum. Tebessüm ediyorum. Ayrıca zaman zaman ki o sahneler baba evinde ki evin giriş katında ki teyze sahneleri kahkaha atarak okuyorum.
Ferhan Şensoy'a hayranlığım bir kat daha katlanarak bana deli gibi gaz vererek devam ediyor. Kalın bir kitap sıkıcıdır demeyin okuyun okudukça süprizlerle başınız dönecek kalınlık ince gelecek neden bitti diyeceksiniz. Teşekkürler Başkaldırışına Kurban Olduğum Kurşun Kalem.
Daha önce de fotoğraf blogumda yazdığım gibi -hobimkare.blogspot.com Ankara, İstanbul, Konya, İzmir de sırayla merdivenler boyandı. Tabi bunlar bildiğim boyalı sokaklar. Bundan şikayetçi değilim aksine sevinç gözyaşları döküyorum ki her yer gökkuşağı gibi rengarenk oluyor.
Ne güzel ama barış dolu, rengarenk, saygı ve sevginin eksik olmadığı daha nice "sokaklara" diyelim.
Bloglar arası gezintiye çıkınca gözüme hoş, kısa ve teknolojik bir yazı ilişti okudum ve verdiği linki inceleyince bende yazayım dedim.
Meğersem ben kendimi teknolojik sanardım haberim bile yokmuş.
İE10 yani "İnternet Expoler 10" sürümünü çıkarmışta haberim bile yok.
Şu üzerinde şaka konuları, capsleri dönen tarayıcı bu sefer http://explorerdegisinceben.com blog sitesinden kendisiyle dalga geçiyor ve yenilendiğini, değiştiğini hızlı ve güvenilir olduğunu anlatıyor. Bunu da son günlerin yeni modası "Vine" larla destekleyip, kendileriyle ilgili manidar capsleri yayımlayarak yapıyorlar. Açıkçası bende blogtaki postlardan etkilenip indirdim bakalım nasılmış. Bir değişim söz konusuysa şimdiden "herkeşe" hayırlı olsun.
Şu sıralar yani 22 Ağustos 2013 tarihlerinde eğer klasik müzik dinlemek isterseniz öyle senfoni senfoni gezinmeyin yada youtube de aramayın. Güzel hatta çok başarılı bir klasik müziği googleyi açınca çok rahat bulabilirsiniz daha doğrusu dinleyebilirsiniz.
Yani şöyle ki 20. yüzyılın en önemli Fransız bestecilerinden bay Claude Debussy'in doğum günü münasebetiyle google amcamız bize kıyak geçiyor ve arama yapmadan önce güzel bir eserini bize dinletiyor.
Eğer dediğim gibi klasik müzik seven bir kişiyseniz iyi dinlemeler...
Şöyle genelde hanımların takıldığı bir sitede tarif ve temizlik için dolanırken, gülmeyin efendim sık sık facebook sayfasına üye olduğum için anasayfamda görüyorum, neyse bakın ne fark ettim ve beğendim... Evet ev yapımı temizlik yani evde ki bir kaç malzemeyle hem hijyenik hemde mis kokulu bir temizlik ürünü yapabilirsiniz işte tarifi;
Ev temizliği ürünlerine harcadığınız paradan tasarruf edin ve kendi doğal solüsyonunuzu kendiniz hazırlayın!! Nasıl mı? Kapalı bir kabın içerisine koyduğunuz 1 litre sirkeye portakal, limon veya herhangi bir turunçgil kabuğunu ekleyin ve 2 hafta boyunca bekletin. Ardından süzgeçten geçirin ve %50-50 olana kadar su ekleyin ve bir şişede muhafaza edin. Yüzeylerde, parkede, armatürlerde, banyo ve mutfakta vs. kullanabilirsiniz. Anti-bakteriyeldir, güzel kokar, ayrıca kir ile yağ üzerinde çok başarılı sonuçlar edersiniz. En güzeli ise kesinlikle hiç bir şekilde zararlı kimyasallar içermemesidir.
İnanın siz evde bu tür haberleri okurken, izlerken veya dinlerken nasıl duruyorsunuz bilmem ama ben bunları yazmadan duramıyorum. Pes diyorum ya! Hiç derdimiz yok gibi saçma sapan şeylerle gündemi dolduran bir çok magazinciye, haberciyim diye geçinen salak saçma insanlara, sitelere, gazetelere TV kanallarına ve bunlardan sorumlu herkese pes diyorum. Yahu tamam iyi düşünmeyi azalttığınız, sessini kıstığınız, herşeye he diyen bir toplum yeterince yarattınız yeter artık bu tür saçmalıklarla daha fazla oyalamayın bizleri. Neymiş efendim Sibelcanın oğlu Engincan neden dar pantolon giymiş. Af edersiniz sıçayım o pantolona.
Ulan adamın canı istemiş giymiş, beğenmiş giymiş, tarzı oymuş giymiş, o gün öyle giyinmek istemiş giymiş, hediye almış giyinmiş, birisi demiş giyinmiş yada sadece giyinmek için giyinmiş ama bize, size ne, okuttuğunuz o insanlara ne. Üstelik bunu neden manşet haber gibi okuyuculara sunuyorsunuz.
Tabi bu bir tarafı birde saçma sapan moda yaratma çabasında ki zekası geri insanlar var. Tatlışlar onlar birer canlı. Hatta kusura bakma ama senden daha değerli. Ne bu ya!
Köpekten moda mı olur. Böyle modanın af edersiniz yine sıçayım içine. Bizim moda yada dar pantolon değil derdimiz; Düşünmeyi, görmeyi, duymayı, farkı yaratmayı, farklıyı bulmayı, çalışmayı, öğrenmeyi, öğretmeyi, paylaşmayı, sevmeyi ve dahası derdimiz... "tek derdimiz bunlar"
Büyük bir hayran kitlesi olan GLEE'nin yakın zamanda gelen üzücü haberinden sonra planlanan tarihten geçte olsa 5. sezon çekimleri başladığı hatta bölümlerin konularının bile belli olduğu duyurulmuştu. Ha bugün ha yarın ha ödül törenleri, ha "FİNN" derken ilk fragman yayınlandı...
Biraz önce okuduğum haber cidden üzdü. Yani her şey ticaret mi dedirtti.
Ne yazık ki bu ülke giderek "bırak kardeşim sanatı, kamu yararını herkes cahil kalsın. Mümkünse sen de bu sevdadan uzaklaş ha devam edeceksen buyur destek değil kösteğim" diyor. Ama onlarda haklı insanlığın bir önemi yok önemli olan PARA! İşte haber. Engelliye kira engeli Bir yıllık borcu 11 bin liraya ulaşan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, "Büromuzun kirasını öderiz ama engellilere ücretsiz kurs verdiğimiz diğer 3 dükkan için kira alınmasın" dedi İzmir'de kamu yararına hizmet veren sayılı dernekler arasında yer alan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, derneğin birikmiş kira borçlarını ödeyemeyince mal sahibi konumunda olan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile karşı karşıya geldi. Derneğin toplam bir yıllık kira borcu faizleriyle birlikte 11 bin liraya yaklaşırken, duruma isyan eden Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, "Dernek olarak pasajdaki 4 dükkanda kiracı olarak bulunuyoruz ve bir dükkanı dernek bürosu olarak kullanıyoruz. Kiracısı olduğumuz diğer 3 dükkanda ise engelli vatandaşlarımıza bilgisayardan işaret dili eğitimine kadar pek çok ücretsiz kurs veriyoruz. Biz dernek büromuzun kirasını öderiz sorun değil ama bizim zorumuza giden engelliler yararına ücretsiz kurs verdiğimiz diğer 3 dükkan için de engellilerin her zaman yanında olduğunu söyleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bizden kira ücreti talep etmesi" diye konuştu. 5 bin liralık bağış Bundan 4 yıl önce 63. şube olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Katlı Otopark Altı Konak Kapalı Çarşısı'nda açılan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, birikmiş kira borçları nedeniyle yine gündeme geldi. Daha önce AK Parti İzmir İl Başkanı Ömer Cihat Akay'ın Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi'ni ziyaret ettiğinde derneğin kirasının ödenmesi için verdiği 5 bin liralık bağış derneğin bir süreliğine rahat nefes almasını sağlarken devam eden kira sorunu köklü bir çözüme kavuşmadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan kapalı otopark altındaki Konak Kapalı Çarşısı'nda dernek olarak 4 ayrı dükkan kiralayan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, dükkanlardan birini büro olarak kullanırken, diğer 3'ünü de ücretsiz eğitim seminerleri ve kurslar için ayırdı. Gönüllük esasına göre Ev sahibi konumunda olan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne her dükkan için kira verdiklerinin altını çizen Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, dernek olarak yönetimdeki herkesin gönüllülük esasına göre çalıştığını ve hiçbir zaman ücret almadıklarını ifade etti. Bu nedenle herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini vurgulayan Çerçioğlu, ücretsiz kurs ve eğitim verdikleri 3 dükkandan kira alınmamasını savundu. 'Dilenci değiliz' İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından özel veya kamuya ait binaların, engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi amacıyla başlatılan "Engelsizmir Projesi" kapsamında aynı pasajda belediye tarafından büro açıldığına değinen Çerçioğlu, "Engelsizmir projesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bizim derneğin bulunduğu pasajda bir büro açıldı ancak yetkililer nedense burada bir engellimizi işe alıp istihdam etmek yerine sağlam kişileri alıp çalıştırmayı tercih ediyor. Projenin kongre başkanı CHP'li Levent Köstem bir kez bile gelip derneğimizi ziyaret etmedi. Belediye engelliler için bir şey yapmaya çalışıyor ama bizsiz yapıyor. Engellileri düşündüklerini söylüyorlar ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde bir engellinin kullanabileceği bir rampa yok. Kendi kapısının önünü düzeltmeyen bir belediye başkanı kenti nasıl engelsiz hale getirecek, ben bunu da çok merak ediyorum. Yaptıkları bütün uygulamalar yanlış. Bizim burada bulunan belediye tarafından yapılan engelli tuvaletine gidip bakabilirsiniz. Her yer demir kapı. Senelerdir alışmış bazı belediyeler ve yerel yönetimler. İşte biz ne kadar verirsek o kadarla yetinmek zorundasınız. Hep dilenci kültürünü geliştirmişler. Bazı yöneticiler engellileri dilenci olarak görüyorlar" diye konuştu. Yetkililerin gazeteciler önünde her zaman "tamam hallederiz" gibi sözler verdiklerinin de altını çizen Çerçioğlu, yaşadıkları kira sorununa kökten bir çözüm istediklerine dikkat çekti. METİN BURMALI Diğer illerde ücret alınmıyor 1960 yılında kurulan ve 1963 yılında kamu yararına çalışan dernek statüsü alan Türkiye Sakatlar Derneği'nin diğer illerde faaliyet gösteren bürolarından hiçbir belediyenin kira ücreti almadığının, alıyorsa da 8 lira gibi rakamlar aldığının altını çizen Çerçioğlu, "Ege Çağdaş Eğitim Vakfı ve Atatürkçü Düşünce derneklerinin yüzde 80'ini belediyeler tahsis etmiş. Bornova'da, Buca'da, Gaziemir'de, Narlıdere'de bu tür derneklerden kira parası alınmıyor. Alınıyorsa da çok cüzi miktarlarda. Biz kira ödemeye yine razıyız ancak bizim zorumuza giden 3 dükkanda zaten ücretsiz kurs ve eğitim veriyoruz. Engellilere sahip çıktığını söyleyen Büyükşehir Belediyesi'nin bu konuda bize kolaylık sağlaması gerekiyor" dedi.
Tarihler 26 HAZİRAN 2013'ü gösterdiğinde İzmir Adnan Menderes saat 17:00 da Kıbrıs uçağı havalimanın dan ayrılıyordu.
Şimdi bunun konuyla ilgisi ne demeyin. Tabii bende o uçağın içindeydim.
Sorunsuz bir uçuştan sonra Ercan havalimanın da yolculuğumuz son bulurken, Kıbrıs'ın tatlı Akdeniz sıcaklığı da tüm kuvvetiyle yüzümüze vurmaya başlamıştı. Hafif heyecanın yanı sıra daha çok merak vardı. Açıkçası otele gidinceye kadar hatta Girne'ye gidinceye kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ve hatta "burası Kıbrıs değil Konya" dedim.
Şöyle ki neredeyse hiç yeşillik yok hatta bozkır. Dedim ya Konya gibi.
Biz ekip olarak bu yıl 36.sı düzenlenen Güzelyurt Portakal Festivali için gittik.
Ama ne festival ne festival. Hayatımın da gördüğüm ne uzun korteje sahip, en şaşalı, en eğlenceli, en kalabalık festival. Hatta Rio'nun Kıbrıs ayağı diyebilirim.
Gelelim Kıbrıs'a.
İlginç bir kaç özelliğe sahip olan Kıbrıs'ın başka bir şeyi yok. Gerçekten işte bu tuhaflıklar. Daha doğrusu Türkiye ye göre değişik yönleri;
1. Trafik tıbki İngilterede ki gibi soldan akmakta.
Açıkcası ne var bunda diyebilirsiniz ama gerçekten bu değişiklik insanın yüreğini aklına getiriyor. Misal havalimanından bizi alan rehberimiz araçlarımıza binmemiz için araçları gösterirken doğal olarak biz sağ tarafa yöneldik.AAA ne oldu demeyin minibüste sağ tarafta kapı yok. Sonra yol boyunca yüreğim ağzımda gittim çünkü yolun tek şeride düşdüğü kısımlarda araçlar sanki hep üzerimize geliyormuş gibi oluyordu. Ayrıca kavşaklarda soldan girince kaza yapmışcasına çığlık atılmasıda cabası! 2. Toplu taşıma yok!
Evet yanlış okumadınız toplu taşıma araçları yok hatta durakları dahi yok. Çünkü araçlar çok ucuz o yüzden de herkesin arabası var ve otobüs, minibüs gibi toplu taşıma araçları yok. Sadece taksiler mevcut onlarda oldukça pahalı. Hatta bayağı bahalı. 3. İlk,orta ve liselerde İngiltere de ki gibi not sistemi AA, BB gibi yani Türkiye de ki onluk yada beşlik sistem yok. 4.Su sıkıntısı var sık sık sular kesiliyor tamamen yalan. Ben her vakit duş aldım, sık sıkta su buldum. 5. Su sıkıntısı yok yalnız hayat çok pahalı. Asgari ücret 1.300 TL civarındaymış fakat sevinmeyin pazarda dahi domates taneyle satılmakta. Ayrıca küçük pet şişe su Türkiyenin hemen hemen her bölgesinde 50 KRŞ iken orada 1 TL. Ayrıca sigara tiryakileri sakın sevinmeyin Free Shop dışında Kıbrısta sigara Türkiye fiyatlarından hemen hemen her sigara başına 45 KRŞ daha pahalı. Yerel sigaraları hariç. Onlarda bayağı acıymış. İçenler öyle söyledi.
6. Ada ülkesindeyiz her kısımda denize gireriz demeyin çünkü Lefkoşa da iseniz deniz size en az 1 saatlik mesafede ki Lefke de mevcut. Lefkoşa tıpkı Konya gibi, Girne ise muhteşem güzellikte. 7. Bu yadsınamaz bir gerçektir ki Güney Kıbrıs'ın sadece ışıkları bile yetiyordu. Yani geçmek nasip olmadı fakat anlatılanlar oranın hep yeşillik olduğu hatta kar bile yağdığı ve yeşilliğe, doğaya çok önem verildiği söyleniyor. 8. Eğer Kıbrıslı anne babadansanız otomatik Avrupa vatandaşısınız. KKTC yi hiç bir devlet tanımasa da tüm Kıbrıs bir sayılıp KKTC de Avrupa dan sayılıyor. Tabii birde her yerde bizim alışık olduğumuzun aksine çift bayrak var.
Devlet dairelerinde alışık olduğumuz Türk bayrağımızın yanı sıra birde yanında yavru vatanımızın bayrağını görmek biraz tuhaf oluyor. Biz daha tek bayrağı kaldıramaz daha doğrusu bir yere sığdıramazken Kıbrısımız çift bayrağı en büyüğünden asıyor hemde heryere. Birilerine duyurulur.
Tabi unutmadan bol bol birde video çektim onları da;
Hahhhhhhhhhhhhhhh! Tamam bir bu kalmıştı. Her rengi sürdün bir fıstıkyeşili kaldı. Yeni bir blog daha! Yor artık dediğinizi duyar gibiyim ama ne yapayım ihtiyacım vardı :)
Adrersi; http://seyahattweetleri.blogspot.com/
Aslında isminden de anlaşıldığı üzere twitter mantığı. Yani şu sıralar sık sık seyahat etmemden dolayı kısa kısa notların paylaşılacağı fakat 140 karaktere sığmayan şeylerin yazıldığı bir blog mantığında açtım. Bakalım ne kadar tweet atacağım. Haydı hayırlısı...
Artık gerçekten sokaklar şu yılları ilerlemiş bilim kurgu filmlerinde ki gibi olmuş. Yani tehlikeli daha da ilginci tuhaf olmuş. Hemen hemen her sokağa çıkışımda denk geldiğim bu ilginçlikleri twittere yazmaktan bıktım. Her birini burada paylaşmak isterdim ama o kadarına klavye dayanır mı bilemem. Dilerseniz bir kaçını yazayım...
cokdusunme.blogspot.com un İbrahim'i ile iş için İzmirliker bilir 970'e bindik. Hatay'ın o daracık daha doğrusu milletin oturma odasından geçtiğini düşündüğüm o iç içe dapdar yolda bir de ayakta durma mücadelesi ver. Neden otur muyorsun? demeyin.
Malum yaşlılara yer verelim. Tamam verelim verelim de tüm gün Hatay pazarını hatmetmiş, komşusu milmem ne hanımla o mağaza senin bu mağaza benim gezmiş o zaman yorulmamış, o zaman yaşlanmamış ta şimdi mi geldi aklına, bedenine yaşlılık.
Sakın beni kaba veya terbiyesiz düşünmeyin.
Olaya birde şu açıda bakın siz güneşin alnında bilmem kimin çocuğuyla ilgilenirken o teyzecikler amcacıklar gez babam gez sonrada imalı bakışlarla yerine baksın. Her neyse bu olyın ilginç bir yanı yok sadece konu sokaktan açılmışken içimde ki yarayı aktarayım dedim.
Dedim ya İzmir Hatay'ın o dar yollarından geçerken acıklı bir siren sesi. Aman Yarabbi bu ne! bir de baktım ki yarısı tabir cahilse ambulansın yarısı hava da yarısı yolda gidiyor. Yani anlayacağınız o bir türlü bitmek bilmeyen metro inşaatı yüzünden yolların giderek daralıp akrobat ipine dönmesi yüzünden ki birde buna park edilen araçlar eklenince ambulansta hastayı hastaneye yetiştirmek için kendi canını tehlikeye atıp karşı yolla kendilerini ayıran o yükseltide hastaneye ulaşmaya çalışıyor. Bu durumu twitterde de yazdım ve şöyle dedim şimdi suç görevi kutsal sayıp kendi canını hiçe sayan ambulans şoföründe mi yoksa arapsaçı olan ve bir türlü açılamayan metro inşaatında mı?
bu mahkeme içimde sürerken aktarma istasyonunda indim. Gariplikler bitti mi hayır!
Kaldırımda uslu uslu yürüyen bize ki kaldırımlarda ve İzmir Balçova da nedense bize bir şey olur sürekli şakalaşarak yürürüz arkamızdan bir korna biz sıçradık aman Yarabbi o da ne!
Aklınıza yoldan arabasıyla giderken bu durumdan rahatsız olan geri kafalı yada tanıdık birinin korna çalması geldi değil mi? Ama cevap değil? Yani durum şu;
Biz yayalar olarak yani doğal ve yasal olarak kaldırımdan yürürken arkamızdan yani kaldırımdan bir taksi geliyor ve bizim yavaş yürümemiz den rahatsız olup korna çalıyor. Evet olay bu!!!
Şimdi suçlu biz miyiz? Kaldırımda yürümek mi suç? Yoksa taksinin yoluna engel olamamız mı suç? Taksinin kaldırımda ne işi var kısmına hiç girmiyorum bile...
İşte dedim ya kendimi artık dünyada değil ikibin bilmem kaçlı bilim kurgu yada aksiyon filmlerinde sanıyorum.
Eğer sen bir medya isen bir tarafın yoktur. Çünkü tek görevin vardır.
Tıpkı doktorun yaralı neredeyse orada olması gerektiği gibi.
Asla benim düşünceme ters ben o hastaya bakmam deme şansı yoktur. Çünkü meslek aşkı buna izin vermez. Verse de vicdanını susturamaz eğer haysiyetli, onurlu ve insanlık için mesleğini yapıyorsa.
Birilerin "kılını" yalamaksa derdi o zaman başlar iftiralar yalanlar vs vs.
Sözüm doktora değil medyaya. Ey medyacı abilerim, ablalarım.
Hadi diyelim ki görüşünüz var ve onu yansıtmak istiyorsunuz ama neden iftira atarak yada belden alta vurarak bunu yapıyorsunuz!
İşte tweetleriniz.
Daha önce ki yazımda da dediğim gibi. Yakışmadı...
Adamın bu gezi parkıyla adı geçmedi tuttunuz başbakan ilan ettiniz. Ama haklısınız tıpkı şu HAYVANLAR diyarında ki geyik çarpışmaları gibi. Hani HAYVANLAR ya onlar beyinleri yok ya belden alta vuruyorlar ya yani boynuz tokuşturarak şimdi sizinki de... Anlaşılır yazıyorum değilim mi? AAA PARDON HAYVAN KISIMLARINI ÖYLE BÜYÜK YAZDIĞIMA KİMSE ALDIRMASIN KLAVYEMİN CAPS LOCK TUŞU BASILI KALMIŞ BİRŞEY İMA ETMİYORUM YOKSA. BAK BURALARI DA BÜYÜK YAZIYOR VAY HAYVAN OĞLU HAYVAN. BOZULDUN DEMEK HA NEDEN OĞLUM ARANA KIL MI KAÇTI YANİ TUŞUNUN ARASINA!!!
Unutmadık, Unutmayacağız!
Nasıl unutalım ki; biz bir mum ateşinde ki yanığın acısına katlanamazken diri diri yananları nasıl unutalım. Bir hatada bizim iyiliğimiz için kızan anne, babamıza katlanamazken haklı ve yargılanması mümkün olmayan bir konu uğruna üstelik misafir geldikleri bir şehirde kapıları önünde tonlarca hakaret duyup birde taşlanmayı nasıl unutalım. Ben hiç birine kızmıyorum. Çünkü insanlara kızılır, öfkelenir, suçlanır. Siz kapınızın önünde ki bir saksıyı kıran köpeğe kızar mısınız? Suçlar mısınız? O HAYVANDIR çünkü kızamazsınız.
İşte bende bu yüzden kızmıyorum. Bu konuda kimseye değinmeyeceğim çünkü herkesin vicdanı var ki hoş o vicdanda o otelde yanmadıysa. Sen elini uzat bir muma dayan onun kavuran ateşine de sonra o şairleri, şarkıcıları şehrine misafir gelenleri o ateşe layık gör. Kimse Türk veya Müslümanın misafir perver olduğunu söylemesin. Çünkü MADIMAK ta yapılanlar ne Türklüğe nede Müslümanlığa hele onların getirdiği misafir perverliğe hiç ama hiç sığmadı. Unutmadık, Unutmayacağız! Çünkü kimse görüşleri, inançları, seçimleri, düşünceleri ve dahası için yargılanmaz derken BİZ onları yaktık. BİZ diyorum çünkü halen daha "sana ne oluyor alevi misin? Madımak neyine" diyenler var! İşte bu yüzden BİZ yaktık! Unutmadık, Unutmayacağız!
Şu şöyledir diye uzun uzadıya öfke kusasım var ama tarih ortada! İnsan diye insanca yargılanan insancıkların cezaları da, salınmaları da, kaçakları hatta zaman aşımıyla af edilenleri de ortada. Şimdi ne diyelim ki. Yanmamışsa o vicadana teslim edelim yanmış ve kül olmuşsa onların inandığı dinlerine teslim edelim. Çünkü benim inandığım dinde hoş görü, insanı, doğayı koruma var. Katledip kaçma yok.
"Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatım kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Maide, 5/32)
İşte benim dinim bunu der. Bu yüzden; Unutmadık, Unutmayacağız! Detaylı Bilgiler için >> tıklayınız...
Yaz geldi.
Üstelik bir sıcağı , bir yağmuruyla. Unutmadan "gazıylada".
Okullarda kapanınca artık tam tatil modundayız diyebiliriz.
Genelde sahil kenarındakiler deniz kıyılarında denizin serin sularıyla karneyi ve tatili değerlendirirken iç kesimler havuza talim.
Ortak noktaysa genelde yazın sıcağından bunalan ve sık sık söylenen toplum.
Lakin; reklam sloganı gibi artık bu durum değişti gibi. Dedim ya yazınında başında " Üstelik bir sıcağı , bir yağmuruyla." yani ne sıcağı nede bunaltan havası kaldı yazın.
Hal böyle olunca bu değişen durum herşeye yansıdı.
Misal uyuma şeklimize bile nasıl mı ?
Değişen küresel ısınmadan sanırım biz bu aylarda çarşafı bile üzerimizi örtmek için zor alırken şimdilerde battaniye ile yatıyoruz. Değişim ve değişiklik güzeldir elbette ama keşke bunu dünya üzerinde uygulamasaydık.
Dünya yerine beynimiz değişseydi yada vicdanımız. Daha sıcak hatta sevimli durmazmıydı. #Direndünya diren!
Cahil yöneticilere, doğa düşmanlarına, örümcek beyinli insanlara dayan.
Yaz geldi, geldi ama giderek eksilerek, yok olarak, değişerek geldi. Yaz geldi!
Hastaysam ilacım, mutsuzsam mutluluğum, dertliysem neşem, tiyatro herşeyim:)
Öyle bir delilik, öyle bir aşk, öyle bir sevda ki bu...
Delilik böyle kendiliğinden olmuyor aslında.
Buna sebep olan sahnede sizi alıp götüren hikayeler, o hikayelerin bize hatırlattıkları ve elbette ki seyrine doyum olmayan oyunculukların katkısı çok büyük:)
Ayrıca eş dostla seyretmeye doyulamayan oyunların ikinci, üçüncü turları, sezon içinde heyecanla beklenen oyunları, Ekimden önce seyredilmesi gereken prömiyerleri, sezonun şakalı son oyunlarını, tiyatro festivallerini, Genç Günleri, açık hava akşamlarını, İş Sanat’ta tiyatro tadındaki şiir dinletilerini, tiyatro sayesinde kazanılan sürpriz güzel dostlukları, her sezon artarak çoğalan, sahnelere koştururken yollarda girilen gülme krizleri ve maceraları da unutmamalı:)
İnanın abartmıyorum ama bir şeyi çok açıkça belirtmeliyim. Belki sahne üstünde ya da gerisinde değilim ancak iyi bir oyun seyrettikten sonra yaşadığım mutluluğun inanın tarifi yok. Yaşadığımı hissediyorum, nefes alıyorum. Ben böyle hissederken sahnedeki sanatçılar o alkışları duyduğu zaman neler hissediyor kim bilir.
Her yeni oyun, her yeni açılan sahne son dönemlerde artık biz sanatseverler için çok daha önemli bir hale gelmeye başladı. Çünkü profesyonelinden, amatörüne, devletinden şehrine kadar sahnedeki her şey bizim için geleceğe umutla bakmak için bir sebep.
Bilenler bilir hep derim, yine tekrarlayacağım. Ben tiyatronun sebep olduğu her şeyi çok ama çok seviyorum. Bu nedenle gönlümden geçen hep daha çok sahne, hep daha çok yeni oyun.
Ve değil mi ki deliye her gün bayram bana da her gün 27 Mart nasıl olsa... :)
Bu nedenledir ki başta sanatçı dostlarım olmak üzere tiyatro için ter döken, emek veren tüm tiyatro delilerinin “Dünya Tiyatro Günü” nü bugünden kutluyorum:)
Tiyatro umut, tiyatro direniş, tiyatro yaşadığını hissetmek, tiyatro bir aşk ve tiyatro ile aşk yaşamanın keyfi bambaşka...
Nedenir ki süper hatta, süper ötesi bir protesto. Genelde tazikli su, polis barikatıyla karşılaştığımız protestoda bu sefer yerini müzik eşliğinde dans eden dünyanınçiçeklerine bıraktı. Nedenir ki şiddetin her türlüsünün durması, daima böyle güzel protestolarla karşılaşmak umuduyla.
Yaşamak için paraya ihtiyacın var. "insanlık adına." Ölmek için paraya ihtiyacın var "insanlık adına." Öldürülürsün yine para için. Onca cümle parayla sonuçlanırken bunun neresinde insanlık!
Geçenlerde tatil için geldiğim Erzurum'un bari tam tadını çıkarayım dedim ve attım kendimi doğrudan Erzurum Devlet Tiyatroları gişelerine. Tesadüf bu ya bir ay önce incelediğim ve araştırdığım bir oyunla ' Çıkmaz Sokak Çocuklarıyla ' karşılaştım. Tabi bu durum beni mutlu etti ama en çokta hiç şüpesiz harika dekoru, muhteşem oyunculukları ve müthiş salonu beni daha da büyüledi. Oyunun metnide, yorumlanması ve sahnelenmeside bir ayrı harika. Ayrıca herkesin aklında daha doğrusu izlenimi hiç şüpesiz 'Doğu'nun Sanatan Uzak' olduğu yönünde. Lakin adeta böyle düşünenleri utandırmak için sanki salon C.tesi saat 14:00 da bile ağzına kadar doluydu. Önyargıyı sanatlada tanıştıran insanlara sesleniyorum sanat en güzel şekliyle size rağmen Doğuda işliyor.
Uzun sözün kısası eğer yolunuz düşerse lütfen 'Çıkamaz Sokak Çocuklarına' uğrayın.
Eyvahlar olsun. Bu da nedir?
Ben daha yeni gördüm fakat dizi ikinci bölümüyle yayın hayatına başlamış da devam etmekte.
Akasya Durağı bitti yok yeniden başladı tuttmadı tekrarları reytingler de saatlerinde ilk sıraları aşındırdı derken kadro yeni kanalında farklı konuda bir kaç yeni ve iyi yüzüyle "Bizim Okul" ismiyle dizi severlerin karşısında.
Açıkçası bu dizi diğerinden daha başarılı olacağını düşünüyorum zira bizim alışık olduğumuz ve güldüğümüz konuyu saçma durumlarda görmeye alıştığımız başarılı oyunculardan izleyeceğiz. Tabi buna birde yeni ve yine iyi oyuncuların katılmasıda cabası.
Ne diyim izleyicisine, oyuncusuna, yapımcısına vs. vs. sine başarılar. İyi seyirler.
Canım ne zaman tatlı istese ki hele bu çikolataysa direk bana akışkanmı akışkan bu tatlı sabahlar gelirdi.
Aklıma düştü geçenlerde tekrardan yiuince. Amaaa malsef ki eski tadından değildi.
Acaba dedim o zamanlar çocuk tadındanmıdır yoksa eski zamandanmıdır bilinmez ama dedim ya o eski tadı yoktu.
Birde daima şunu savunurdum ki bu tüplü akışkan tatlı sabahlar bitince bir şeye benzemiyor.
Profeterol, cheescake vs. vs. bu kadar dünya tatlısına boğulmuşkan neden mirasımızı unutup birde yabancı komşularımıza kaptırıyoruz ki?
Tabi bu kaptırma olayı eski bu yanlışa değinecek değilim sadece tabak tabak yiyip, yada tabakların fotoğrafını çekip a-sosyal paylaşım sitelerinde yapancı ülke tatlılarını ve bir çoğu da bir çoğunun içinde ne olduğunu bilmeden paylaşırken neden tepsi tepsi ananızın baklavaları paylaşılmıyor.
Biskeviler yiyorlar şakalaşıyorlar. !
Ne demişler bildiğin yol en kısa yol. Bu seferde bildiğin blog en güzel blogmuş.
Anlayacağınız benimse anlatacağım şey dedim akıllı telefon edindik madem birde postlarımı dakika dakika uygulamayla takipçilere aktarayım.
Tabi bu fikire iten en büyük sebep instagramdı.
Kullananlar bilir altlarda bir başka mini blog ismi yazıyor. İşte uyduk instagrama açalım dedik o blog sitesindende bir blog daha. Ama diyorum blogger gibi olmaz falan filan.
Derken iki güne anca açtım. Ama biliyordum. Canmışsın blogger.