Şu sıralar yani 22 Ağustos 2013 tarihlerinde eğer klasik müzik dinlemek isterseniz öyle senfoni senfoni gezinmeyin yada youtube de aramayın. Güzel hatta çok başarılı bir klasik müziği googleyi açınca çok rahat bulabilirsiniz daha doğrusu dinleyebilirsiniz.
Yani şöyle ki 20. yüzyılın en önemli Fransız bestecilerinden bay Claude Debussy'in doğum günü münasebetiyle google amcamız bize kıyak geçiyor ve arama yapmadan önce güzel bir eserini bize dinletiyor.
Eğer dediğim gibi klasik müzik seven bir kişiyseniz iyi dinlemeler...
Şöyle genelde hanımların takıldığı bir sitede tarif ve temizlik için dolanırken, gülmeyin efendim sık sık facebook sayfasına üye olduğum için anasayfamda görüyorum, neyse bakın ne fark ettim ve beğendim... Evet ev yapımı temizlik yani evde ki bir kaç malzemeyle hem hijyenik hemde mis kokulu bir temizlik ürünü yapabilirsiniz işte tarifi;
Ev temizliği ürünlerine harcadığınız paradan tasarruf edin ve kendi doğal solüsyonunuzu kendiniz hazırlayın!! Nasıl mı? Kapalı bir kabın içerisine koyduğunuz 1 litre sirkeye portakal, limon veya herhangi bir turunçgil kabuğunu ekleyin ve 2 hafta boyunca bekletin. Ardından süzgeçten geçirin ve %50-50 olana kadar su ekleyin ve bir şişede muhafaza edin. Yüzeylerde, parkede, armatürlerde, banyo ve mutfakta vs. kullanabilirsiniz. Anti-bakteriyeldir, güzel kokar, ayrıca kir ile yağ üzerinde çok başarılı sonuçlar edersiniz. En güzeli ise kesinlikle hiç bir şekilde zararlı kimyasallar içermemesidir.
İnanın siz evde bu tür haberleri okurken, izlerken veya dinlerken nasıl duruyorsunuz bilmem ama ben bunları yazmadan duramıyorum. Pes diyorum ya! Hiç derdimiz yok gibi saçma sapan şeylerle gündemi dolduran bir çok magazinciye, haberciyim diye geçinen salak saçma insanlara, sitelere, gazetelere TV kanallarına ve bunlardan sorumlu herkese pes diyorum. Yahu tamam iyi düşünmeyi azalttığınız, sessini kıstığınız, herşeye he diyen bir toplum yeterince yarattınız yeter artık bu tür saçmalıklarla daha fazla oyalamayın bizleri. Neymiş efendim Sibelcanın oğlu Engincan neden dar pantolon giymiş. Af edersiniz sıçayım o pantolona.
Ulan adamın canı istemiş giymiş, beğenmiş giymiş, tarzı oymuş giymiş, o gün öyle giyinmek istemiş giymiş, hediye almış giyinmiş, birisi demiş giyinmiş yada sadece giyinmek için giyinmiş ama bize, size ne, okuttuğunuz o insanlara ne. Üstelik bunu neden manşet haber gibi okuyuculara sunuyorsunuz.
Tabi bu bir tarafı birde saçma sapan moda yaratma çabasında ki zekası geri insanlar var. Tatlışlar onlar birer canlı. Hatta kusura bakma ama senden daha değerli. Ne bu ya!
Köpekten moda mı olur. Böyle modanın af edersiniz yine sıçayım içine. Bizim moda yada dar pantolon değil derdimiz; Düşünmeyi, görmeyi, duymayı, farkı yaratmayı, farklıyı bulmayı, çalışmayı, öğrenmeyi, öğretmeyi, paylaşmayı, sevmeyi ve dahası derdimiz... "tek derdimiz bunlar"
Büyük bir hayran kitlesi olan GLEE'nin yakın zamanda gelen üzücü haberinden sonra planlanan tarihten geçte olsa 5. sezon çekimleri başladığı hatta bölümlerin konularının bile belli olduğu duyurulmuştu. Ha bugün ha yarın ha ödül törenleri, ha "FİNN" derken ilk fragman yayınlandı...
Biraz önce okuduğum haber cidden üzdü. Yani her şey ticaret mi dedirtti.
Ne yazık ki bu ülke giderek "bırak kardeşim sanatı, kamu yararını herkes cahil kalsın. Mümkünse sen de bu sevdadan uzaklaş ha devam edeceksen buyur destek değil kösteğim" diyor. Ama onlarda haklı insanlığın bir önemi yok önemli olan PARA! İşte haber. Engelliye kira engeli Bir yıllık borcu 11 bin liraya ulaşan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, "Büromuzun kirasını öderiz ama engellilere ücretsiz kurs verdiğimiz diğer 3 dükkan için kira alınmasın" dedi İzmir'de kamu yararına hizmet veren sayılı dernekler arasında yer alan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, derneğin birikmiş kira borçlarını ödeyemeyince mal sahibi konumunda olan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile karşı karşıya geldi. Derneğin toplam bir yıllık kira borcu faizleriyle birlikte 11 bin liraya yaklaşırken, duruma isyan eden Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, "Dernek olarak pasajdaki 4 dükkanda kiracı olarak bulunuyoruz ve bir dükkanı dernek bürosu olarak kullanıyoruz. Kiracısı olduğumuz diğer 3 dükkanda ise engelli vatandaşlarımıza bilgisayardan işaret dili eğitimine kadar pek çok ücretsiz kurs veriyoruz. Biz dernek büromuzun kirasını öderiz sorun değil ama bizim zorumuza giden engelliler yararına ücretsiz kurs verdiğimiz diğer 3 dükkan için de engellilerin her zaman yanında olduğunu söyleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bizden kira ücreti talep etmesi" diye konuştu. 5 bin liralık bağış Bundan 4 yıl önce 63. şube olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Katlı Otopark Altı Konak Kapalı Çarşısı'nda açılan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, birikmiş kira borçları nedeniyle yine gündeme geldi. Daha önce AK Parti İzmir İl Başkanı Ömer Cihat Akay'ın Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi'ni ziyaret ettiğinde derneğin kirasının ödenmesi için verdiği 5 bin liralık bağış derneğin bir süreliğine rahat nefes almasını sağlarken devam eden kira sorunu köklü bir çözüme kavuşmadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan kapalı otopark altındaki Konak Kapalı Çarşısı'nda dernek olarak 4 ayrı dükkan kiralayan Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi, dükkanlardan birini büro olarak kullanırken, diğer 3'ünü de ücretsiz eğitim seminerleri ve kurslar için ayırdı. Gönüllük esasına göre Ev sahibi konumunda olan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne her dükkan için kira verdiklerinin altını çizen Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şube Başkanı Erdem Çerçioğlu, dernek olarak yönetimdeki herkesin gönüllülük esasına göre çalıştığını ve hiçbir zaman ücret almadıklarını ifade etti. Bu nedenle herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini vurgulayan Çerçioğlu, ücretsiz kurs ve eğitim verdikleri 3 dükkandan kira alınmamasını savundu. 'Dilenci değiliz' İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından özel veya kamuya ait binaların, engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi amacıyla başlatılan "Engelsizmir Projesi" kapsamında aynı pasajda belediye tarafından büro açıldığına değinen Çerçioğlu, "Engelsizmir projesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bizim derneğin bulunduğu pasajda bir büro açıldı ancak yetkililer nedense burada bir engellimizi işe alıp istihdam etmek yerine sağlam kişileri alıp çalıştırmayı tercih ediyor. Projenin kongre başkanı CHP'li Levent Köstem bir kez bile gelip derneğimizi ziyaret etmedi. Belediye engelliler için bir şey yapmaya çalışıyor ama bizsiz yapıyor. Engellileri düşündüklerini söylüyorlar ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde bir engellinin kullanabileceği bir rampa yok. Kendi kapısının önünü düzeltmeyen bir belediye başkanı kenti nasıl engelsiz hale getirecek, ben bunu da çok merak ediyorum. Yaptıkları bütün uygulamalar yanlış. Bizim burada bulunan belediye tarafından yapılan engelli tuvaletine gidip bakabilirsiniz. Her yer demir kapı. Senelerdir alışmış bazı belediyeler ve yerel yönetimler. İşte biz ne kadar verirsek o kadarla yetinmek zorundasınız. Hep dilenci kültürünü geliştirmişler. Bazı yöneticiler engellileri dilenci olarak görüyorlar" diye konuştu. Yetkililerin gazeteciler önünde her zaman "tamam hallederiz" gibi sözler verdiklerinin de altını çizen Çerçioğlu, yaşadıkları kira sorununa kökten bir çözüm istediklerine dikkat çekti. METİN BURMALI Diğer illerde ücret alınmıyor 1960 yılında kurulan ve 1963 yılında kamu yararına çalışan dernek statüsü alan Türkiye Sakatlar Derneği'nin diğer illerde faaliyet gösteren bürolarından hiçbir belediyenin kira ücreti almadığının, alıyorsa da 8 lira gibi rakamlar aldığının altını çizen Çerçioğlu, "Ege Çağdaş Eğitim Vakfı ve Atatürkçü Düşünce derneklerinin yüzde 80'ini belediyeler tahsis etmiş. Bornova'da, Buca'da, Gaziemir'de, Narlıdere'de bu tür derneklerden kira parası alınmıyor. Alınıyorsa da çok cüzi miktarlarda. Biz kira ödemeye yine razıyız ancak bizim zorumuza giden 3 dükkanda zaten ücretsiz kurs ve eğitim veriyoruz. Engellilere sahip çıktığını söyleyen Büyükşehir Belediyesi'nin bu konuda bize kolaylık sağlaması gerekiyor" dedi.
Tarihler 26 HAZİRAN 2013'ü gösterdiğinde İzmir Adnan Menderes saat 17:00 da Kıbrıs uçağı havalimanın dan ayrılıyordu.
Şimdi bunun konuyla ilgisi ne demeyin. Tabii bende o uçağın içindeydim.
Sorunsuz bir uçuştan sonra Ercan havalimanın da yolculuğumuz son bulurken, Kıbrıs'ın tatlı Akdeniz sıcaklığı da tüm kuvvetiyle yüzümüze vurmaya başlamıştı. Hafif heyecanın yanı sıra daha çok merak vardı. Açıkçası otele gidinceye kadar hatta Girne'ye gidinceye kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ve hatta "burası Kıbrıs değil Konya" dedim.
Şöyle ki neredeyse hiç yeşillik yok hatta bozkır. Dedim ya Konya gibi.
Biz ekip olarak bu yıl 36.sı düzenlenen Güzelyurt Portakal Festivali için gittik.
Ama ne festival ne festival. Hayatımın da gördüğüm ne uzun korteje sahip, en şaşalı, en eğlenceli, en kalabalık festival. Hatta Rio'nun Kıbrıs ayağı diyebilirim.
Gelelim Kıbrıs'a.
İlginç bir kaç özelliğe sahip olan Kıbrıs'ın başka bir şeyi yok. Gerçekten işte bu tuhaflıklar. Daha doğrusu Türkiye ye göre değişik yönleri;
1. Trafik tıbki İngilterede ki gibi soldan akmakta.
Açıkcası ne var bunda diyebilirsiniz ama gerçekten bu değişiklik insanın yüreğini aklına getiriyor. Misal havalimanından bizi alan rehberimiz araçlarımıza binmemiz için araçları gösterirken doğal olarak biz sağ tarafa yöneldik.AAA ne oldu demeyin minibüste sağ tarafta kapı yok. Sonra yol boyunca yüreğim ağzımda gittim çünkü yolun tek şeride düşdüğü kısımlarda araçlar sanki hep üzerimize geliyormuş gibi oluyordu. Ayrıca kavşaklarda soldan girince kaza yapmışcasına çığlık atılmasıda cabası! 2. Toplu taşıma yok!
Evet yanlış okumadınız toplu taşıma araçları yok hatta durakları dahi yok. Çünkü araçlar çok ucuz o yüzden de herkesin arabası var ve otobüs, minibüs gibi toplu taşıma araçları yok. Sadece taksiler mevcut onlarda oldukça pahalı. Hatta bayağı bahalı. 3. İlk,orta ve liselerde İngiltere de ki gibi not sistemi AA, BB gibi yani Türkiye de ki onluk yada beşlik sistem yok. 4.Su sıkıntısı var sık sık sular kesiliyor tamamen yalan. Ben her vakit duş aldım, sık sıkta su buldum. 5. Su sıkıntısı yok yalnız hayat çok pahalı. Asgari ücret 1.300 TL civarındaymış fakat sevinmeyin pazarda dahi domates taneyle satılmakta. Ayrıca küçük pet şişe su Türkiyenin hemen hemen her bölgesinde 50 KRŞ iken orada 1 TL. Ayrıca sigara tiryakileri sakın sevinmeyin Free Shop dışında Kıbrısta sigara Türkiye fiyatlarından hemen hemen her sigara başına 45 KRŞ daha pahalı. Yerel sigaraları hariç. Onlarda bayağı acıymış. İçenler öyle söyledi.
6. Ada ülkesindeyiz her kısımda denize gireriz demeyin çünkü Lefkoşa da iseniz deniz size en az 1 saatlik mesafede ki Lefke de mevcut. Lefkoşa tıpkı Konya gibi, Girne ise muhteşem güzellikte. 7. Bu yadsınamaz bir gerçektir ki Güney Kıbrıs'ın sadece ışıkları bile yetiyordu. Yani geçmek nasip olmadı fakat anlatılanlar oranın hep yeşillik olduğu hatta kar bile yağdığı ve yeşilliğe, doğaya çok önem verildiği söyleniyor. 8. Eğer Kıbrıslı anne babadansanız otomatik Avrupa vatandaşısınız. KKTC yi hiç bir devlet tanımasa da tüm Kıbrıs bir sayılıp KKTC de Avrupa dan sayılıyor. Tabii birde her yerde bizim alışık olduğumuzun aksine çift bayrak var.
Devlet dairelerinde alışık olduğumuz Türk bayrağımızın yanı sıra birde yanında yavru vatanımızın bayrağını görmek biraz tuhaf oluyor. Biz daha tek bayrağı kaldıramaz daha doğrusu bir yere sığdıramazken Kıbrısımız çift bayrağı en büyüğünden asıyor hemde heryere. Birilerine duyurulur.
Tabi unutmadan bol bol birde video çektim onları da;
Hahhhhhhhhhhhhhhh! Tamam bir bu kalmıştı. Her rengi sürdün bir fıstıkyeşili kaldı. Yeni bir blog daha! Yor artık dediğinizi duyar gibiyim ama ne yapayım ihtiyacım vardı :)
Adrersi; http://seyahattweetleri.blogspot.com/
Aslında isminden de anlaşıldığı üzere twitter mantığı. Yani şu sıralar sık sık seyahat etmemden dolayı kısa kısa notların paylaşılacağı fakat 140 karaktere sığmayan şeylerin yazıldığı bir blog mantığında açtım. Bakalım ne kadar tweet atacağım. Haydı hayırlısı...
Artık gerçekten sokaklar şu yılları ilerlemiş bilim kurgu filmlerinde ki gibi olmuş. Yani tehlikeli daha da ilginci tuhaf olmuş. Hemen hemen her sokağa çıkışımda denk geldiğim bu ilginçlikleri twittere yazmaktan bıktım. Her birini burada paylaşmak isterdim ama o kadarına klavye dayanır mı bilemem. Dilerseniz bir kaçını yazayım...
cokdusunme.blogspot.com un İbrahim'i ile iş için İzmirliker bilir 970'e bindik. Hatay'ın o daracık daha doğrusu milletin oturma odasından geçtiğini düşündüğüm o iç içe dapdar yolda bir de ayakta durma mücadelesi ver. Neden otur muyorsun? demeyin.
Malum yaşlılara yer verelim. Tamam verelim verelim de tüm gün Hatay pazarını hatmetmiş, komşusu milmem ne hanımla o mağaza senin bu mağaza benim gezmiş o zaman yorulmamış, o zaman yaşlanmamış ta şimdi mi geldi aklına, bedenine yaşlılık.
Sakın beni kaba veya terbiyesiz düşünmeyin.
Olaya birde şu açıda bakın siz güneşin alnında bilmem kimin çocuğuyla ilgilenirken o teyzecikler amcacıklar gez babam gez sonrada imalı bakışlarla yerine baksın. Her neyse bu olyın ilginç bir yanı yok sadece konu sokaktan açılmışken içimde ki yarayı aktarayım dedim.
Dedim ya İzmir Hatay'ın o dar yollarından geçerken acıklı bir siren sesi. Aman Yarabbi bu ne! bir de baktım ki yarısı tabir cahilse ambulansın yarısı hava da yarısı yolda gidiyor. Yani anlayacağınız o bir türlü bitmek bilmeyen metro inşaatı yüzünden yolların giderek daralıp akrobat ipine dönmesi yüzünden ki birde buna park edilen araçlar eklenince ambulansta hastayı hastaneye yetiştirmek için kendi canını tehlikeye atıp karşı yolla kendilerini ayıran o yükseltide hastaneye ulaşmaya çalışıyor. Bu durumu twitterde de yazdım ve şöyle dedim şimdi suç görevi kutsal sayıp kendi canını hiçe sayan ambulans şoföründe mi yoksa arapsaçı olan ve bir türlü açılamayan metro inşaatında mı?
bu mahkeme içimde sürerken aktarma istasyonunda indim. Gariplikler bitti mi hayır!
Kaldırımda uslu uslu yürüyen bize ki kaldırımlarda ve İzmir Balçova da nedense bize bir şey olur sürekli şakalaşarak yürürüz arkamızdan bir korna biz sıçradık aman Yarabbi o da ne!
Aklınıza yoldan arabasıyla giderken bu durumdan rahatsız olan geri kafalı yada tanıdık birinin korna çalması geldi değil mi? Ama cevap değil? Yani durum şu;
Biz yayalar olarak yani doğal ve yasal olarak kaldırımdan yürürken arkamızdan yani kaldırımdan bir taksi geliyor ve bizim yavaş yürümemiz den rahatsız olup korna çalıyor. Evet olay bu!!!
Şimdi suçlu biz miyiz? Kaldırımda yürümek mi suç? Yoksa taksinin yoluna engel olamamız mı suç? Taksinin kaldırımda ne işi var kısmına hiç girmiyorum bile...
İşte dedim ya kendimi artık dünyada değil ikibin bilmem kaçlı bilim kurgu yada aksiyon filmlerinde sanıyorum.
Eğer sen bir medya isen bir tarafın yoktur. Çünkü tek görevin vardır.
Tıpkı doktorun yaralı neredeyse orada olması gerektiği gibi.
Asla benim düşünceme ters ben o hastaya bakmam deme şansı yoktur. Çünkü meslek aşkı buna izin vermez. Verse de vicdanını susturamaz eğer haysiyetli, onurlu ve insanlık için mesleğini yapıyorsa.
Birilerin "kılını" yalamaksa derdi o zaman başlar iftiralar yalanlar vs vs.
Sözüm doktora değil medyaya. Ey medyacı abilerim, ablalarım.
Hadi diyelim ki görüşünüz var ve onu yansıtmak istiyorsunuz ama neden iftira atarak yada belden alta vurarak bunu yapıyorsunuz!
İşte tweetleriniz.
Daha önce ki yazımda da dediğim gibi. Yakışmadı...
Adamın bu gezi parkıyla adı geçmedi tuttunuz başbakan ilan ettiniz. Ama haklısınız tıpkı şu HAYVANLAR diyarında ki geyik çarpışmaları gibi. Hani HAYVANLAR ya onlar beyinleri yok ya belden alta vuruyorlar ya yani boynuz tokuşturarak şimdi sizinki de... Anlaşılır yazıyorum değilim mi? AAA PARDON HAYVAN KISIMLARINI ÖYLE BÜYÜK YAZDIĞIMA KİMSE ALDIRMASIN KLAVYEMİN CAPS LOCK TUŞU BASILI KALMIŞ BİRŞEY İMA ETMİYORUM YOKSA. BAK BURALARI DA BÜYÜK YAZIYOR VAY HAYVAN OĞLU HAYVAN. BOZULDUN DEMEK HA NEDEN OĞLUM ARANA KIL MI KAÇTI YANİ TUŞUNUN ARASINA!!!