20 Kasım 2014 Perşembe

LAN


Mutsuzum lan
Hem de çok
Ağır öyle 100 metreden bile kokan cinsten.

Mutsuzum lan
Hem de bitik
Ağır öyle yerlerde metrik olamayacak cinsten.

Var mıyım ki mutsuzum?
Yok muyum ki bitiğim?
Neyim lan.
Neden bu kadar renksizim... 
M. Burak Dikilitaş
21.11.2014 Cuma / Adıyaman Gölbaşı
01.19



3 Ekim 2014 Cuma

Aşığım işte! 
İnkârsız bedenimden aşikâr.
Korkuyorum işte, 
Titreyen ellerimde yüreğim.
Aşk işte, güldürür insanı kendine .
Aşığım işte! 
Korkak içli canımda.
Aşığım işte! 
İnkârsız cümlede de tek acı.
Aşk işte yorar insanı kendinde. 
Aşığım işte!
Yorgun bedenimden aşikâr. 
Bedensiz ruhumda,
Yorgun her hecem de, 
Korkak sözler de,
Övgüsüz tümcem de,
İki damla arasında,
Bir bakış anında,
Aşk. 
Aşığım işte 
Kaçamak bakışlarda aşikar.




m.burak dikilitaş
31.07.2012


23 Eylül 2014 Salı

Kuytu köşelerde sessizce, solukları yedikleri cop veya hakaretle kesilerek, görmezden gelinip, geceleri sultan, gündüzleri “mahluk”  gözüyle bakılan fare gibi köşelerde yaşamaya itilen TRAVESTİLER…

Ne zaman onların hakları veya kişilikleri var sayılacak.
Bu gün ülkemizde biraz vergiyi fazla ödedi diye mahkemelerde devleti devlete şikayet eden veya komşusu ona etnik kimliği farklı diye hakaret davası açılan ve bunlar manşet manşet Türkiye gündemine gelirken, onlarca “insan” geceleri uğradığı hakaretleri, psikolojik ve bedensel darbeleri, gaspları ve dahası cinayetleri hiçbir şekilde duymaz hatta görmezden geliyorlar.
Önce halk onları fare gibi yaşamaya itip ardından da onlardan bir şeyler talep ediyorlar.

Peki çözüm!

Biliyorum belki kaç kişi bunları yazdı çizdi, duygulandırdı veya üzdü ama çözüm üretmedi.
Bende üretemiyorum, düşünüyorum acaba gerçekten nasıl yardımcı olunur diye.
Biliyorum ve duyuyorum avukat, doktor hatta öğretmenlik mezunu kaç travesti var. Ama hiç biri mesleğini yapamıyor “et ticaretine” itiliyor. İşte tam bu ticaretten rahatsız olan halk çıkıyor karşımıza. Ticareti görünce halk ya torbasını kabartıyor sessizce su götürüyor yada haksız kazanç deyip kazan kaldırıyor. Kazan kaldıran halk “madem yapacaksınız bizim görmediğimiz, duymadığımız daha doğrusu görmezden ve duymazdan geldiğimiz saatlerde yaşayacaksınız” diyor. Niçin bunu yapıyorsunuz diye birde yargılıyor.

Yani hem özgürlük kavramını çiğniyor hem de terbiye ve hoş görü sınırlarını aşıyorlar. Şöyle ki herkes özgürlük kavramını yaparken “bir başkasının özgürlüğünün başladığı noktada senin özgürlüğünün bittiği, sınırları geniş bireysel yaşam modeli” der. Fakat travestilerin özgürlüklerinin başladığı noktalarda halk kendi özgürlüklerini bitirmeyip gece yaşa deyip ardından hoş görü dediğimiz “dindar gençlerin dinden bir haber dinin buyurduğu fakat yerine getirilmeyen şeyle” onları aşağılayıp neden siz namuslu meslek yapmazsınız derler.

Tamam, işin pembe dünyasından bakalım misal travesti bir doktor. Kaç kişi giderde muayene olur. Ben diyorsanız emin ol bir, iki derken toplum dışlar vaz geçersiniz.

Yada öğretmen. Kaçınız çocuğunu verirsiniz.

Bakın canım halkım yine olmadı. Pembe dünyada da yine özgürlük ve hoş görüyü unutup çıkar derdine düştünüz. Bence artık onları görelim, haklarını haddimiz olmadan aldığımız haklarını geri onlara verelim.

Çözüm bulamasam da ben görüyorum ve duyuyorum sizde görün ve duyun emin olun çözüm başlıyor…

Gökkuşağında mavi kadar pembede var unutmayalım…



7 Eylül 2014 Pazar

Merhabalar değerli LGBTİ FM takipçileri, dileyicileri.
Madem dedik geçen hafta başladık kanayan yaraları deşmeye biraz daha cerrahi ilerleyelim bu konuda ve gayette steril olmayan bir bıçakla devam edelim...
Neden aşk yok bu "ortamda" yada neden uzun aşk yok "bu ortamda ki" renkli insanlarda. (ortam kelimesi tamamen LGBTİ bireylerin kendilerinin toplandığı zamanda kullandıkları, kendileri için seçtikleri bir kelime olduğu için tırnak içinde belirttim)
Sonra şöyle baktım.
Vay arkadaş dedim.
Ne renkliyiz, ne marjinaliz, ne duygusal ve öküzüz, ne çocuğuz, ne yetişkiniz, hem anne hem babayız, hep güleniz, azıcık mutluluk için can vereniz, ve dahasıyız.
sıralasam dünya kadar madde, düzinelerce sayfa dolar.
EEE diyeceksiniz sonuç aşk neden yok?
İşte bize tanrı insanlar arasında yaratırken bir gruba tembelliği bir gruba güzelliği bir gruba mutluluğu bir gruba azabı, ızdırabı, kederi, mutsuzluğu, eğitimsizliği, ezilmeyi, eşitsizliği, zenginliği, hep mutluluğu ve dahasını vermiş. Yada bir çok maddeyi hep es geçmiş. Ama eninde sonunda ufakta olsa bir aşkı nasip etmiş.
Evet tanrı insanlardan bir çok şeyi alıp aşkı nasip etmiş.
Ama bence tüm LGBTİ bireylerine ise herşeyi vermiş fazlasıyla ama tek şeyi onlara yasaklamış.
AŞK!
Evet herşeyi bolca vermiş, hiç tanrı esirgememiş, ama aşkı, sevgiyi onlara lanetlemiş, yasaklamış.
Kızın sövün dövün gülün ağlayın ama bence Tanrı sevilmeyi, sevmeyi, aşık olunmayı, aşkı yasaklamış.
Daha doğrusu lanetlemiş.
Hep gülsekte, hep mutlu olsakta, hep zengin, fakir, mutsuz, çocuk kalsakta yada makam mevki sahibi olsak ta bu lanet hiç bozulmayacak.
Biz kör kütük aşık olsak ta bize olanı olmayacka. Çıkan max 4-5 sene sürecek.
Ne olur lanet kırılsın. Evet sonsuz mutluluk yok ama aşkla bir çok zorluk mutluluk gibi oluyor.
Bazen parkta bakıyorum, ey diyorum koca sonsuzluğu yaradan ya bizimde lanetimiz kaldır yada bizi bitir.
Bizim aşkımız...
Bizim renkli aşkımız...
Artık uzun süre aşk yok ;) haftaya daha ele avuca gelir noktalarda görüşmek dileğiyle...
Sevgiyle kalın...
Renkli yaşayın...


6 Eylül 2014 Cumartesi

Herkese yeni haftadan, sonbaharın iliklerimize yavaş yavaş girdiği şu günlerden merhabalar...
Keyiflerin tıkır, giyimlerin gıcır, şekillerin Paris olduğu nice pazartesiler diliyor bıraktığım renkli diyar LGBTİ bireylerinden kanayan bir konuya parmak basarak devam ediyorum. 
AŞK!
"Öf be hacı abi ne yaptın" derseniz haklısınız, saygım sonsuz, sevgiler derim.
Herkesin için için yandığı, kanadığı, aradığı ve çoğu zamanda bulamadığı aşk!
Diyorum ki neden acaba geçmişte aşklar daha uzundu. 
Gerek "heteroseksüel" gerekse "homoseksüel" çiftlerde olsun ilişkiler bayağı uzundu, uzunmuş.
Sonra durup hemen buluyorum aslında sorun çiftlerde değil "gelecek" dediğimiz ve her saniye bizim olan kavramda.
Yani zaman ilerledikçe insanlar her şeyi olay elde edip kolay bırakıyor. 
İşte Aşkta bunlara kurban verilen türünün son örneği canlılardan. 
Yani değişen zaman, çiftlerimizde zamana ayak uydurayım derken hop aşklarından oluyor. 
Zamanımız da artık sakız bile internetten satılır hale geldi. İnsanlar evlerinden, iş yerlerinden yani bulundukları mekandan çıkmadan her şeye ulaşıyorlar eee hal bu olunca "haydan gelen huya gider" misali nasılsa aynı kolaylıkta bir tana daha bulurum diyor çabuk vaz geçiyor. 
Halbuki aşk o kadar kolay bulunamayacak maden gibi bir tanımı bile olamayacak çok "ormantık" bir olay. 
İnsanlar hoşlantıyı sevgi zannedip aşkın adını kirletiyor
Hoşlandığı insanların yanında zamanın tadını çıkarıp, şekeri bitmiş sakız misali bir kenara atınca "aşkımız bitti arkadaş kalalım" modu devreye giriyor. 
Ulan sen ne ara hoşlandın, ne ara sevdin, ne ara arzuladın, onun yerine düşünüp, hareket eder hale geldin de şimdi arkadaş kalıyorsunuz. 
İşte artık zamanın getirdiği gelecek objesinin hızla hayatımızın her alanını kirlettiği şu hızlı dünyada artık yeni adı "elektrik alma" olan hoşlantının lütfen aşka karıştırılmaması ricasını yapıyorum.
Cidden aşk öyle 1-2 günde oluşmaz...
İlk görüşte aşk değil beyin uyuşması, göz banyosudur. 
Sonra alışkanlıklarıyla kabullenen onu koşulsuz her halini hatta bir sonraki adımını az çok tahmin ettiğin hali aşktır. 
Az çok diyorum çünkü insanlar kendileri bile kendilerini teee ne zaman daha çok az tanıyorlarken bir başkası nasıl tanısın. 
Yani demem o ki biz bu b.ku yemeye böyle devam edip kavram kargaşası yaşarsak yandık. 
Önce kavramları oturtalım sonra sevmek için, harcamamak için çaba harcayalım. 
Aksi halde tek bir hafta dışında ki tüm konularda olduğu gibi bu konuda da gelecekte robotlaşmış mantık evliliklerinin yer aldığı bir dünyada olacağız. 


"NEREDESİN AŞKIM?"
"BURADAYIM AŞKIM"

1 Eylül 2014 Pazartesi

 Değerli LGBTİ FM takipçileri bu haftada kocaman merhabalar. Günler pazartesini göstersin de siz değerli, renkli, eğlenceli, hoş sohbetli ve daha nicesi bol insanlarla bulaşayım diye gün sayıyorum.
Bu haftada biraz siyasetten gündem den uzaklaşıp renkli dünyalara doğru yol alalım diyorum. 
Ne dersiniz?
Açıkçası hem istekli hemde azıcık buruğum.
Şöyle bir haftalarımı, senelerimi analiz ediyorum da diyorum bu LGBTİ bireylerine en büyük kötülüğü kim yapıyor diye. 
En büyük ötekileştirmeyi,  köşeye itmeyi kim yapıyor? 
Sonra ürkek adımlarla geri doğru yürürken "çat" bir ses duyuyorum tıpkı gerilim filmlerinde ki gibi kafamı yavaşça sağa çeviriyorum...
Ne göreyim yine en büyük kötülüğü yapan "çat" diye şiddeti kullanarak kendini toplumda kaliteli bir yerde düşündürmeyi sanan bir başka LGBTİ bireyi. 
Yani bir LGBTİli birine en büyük kötülüğü yine LGBTİli biri yapıyor. 
Evet.. Kızma bana... Ama öyle. 
Analiz edin.

Misal;

Onca site var (gerçi çoğu et pazarı) geriye kalan kaliteli kısımlarda ise LGBTİ birey kendine arkadaş arıyor hop hemen kriterler denen insanı bir kalıba sokma çabasına iten tuhaf duvarlarla karşılaşıyor tamam illa ki her insanın gözüne hoş gelen kişiyle vakit geçirmek ister ama bunu daha kibar ve karşındakinin de insan olduğunu hatırlayarak yaparsın. Yok efendim kaba şekilde "uymaz" denilen karşındakini büyük baş hayvan yerine koyduğun kaba saba kelimelerle yada "cam" denen insanı uzaylı formunda gösteren tuhaf 1.3 megapiksellik görüntüye aldanıp saniyesinde o kamerayı bir "hi" bile demeden :) suratına kapatan ve daha bir çok insanlık dışı formda tanışma aşamalarıyla insanın yaratıldığı renkli ruhu ötekileştirip küstüren yine LGBTİ birey.
Yani "sen çirkinsin" "eşcinsel neden oldun" gibi tuhaf saçma ve iğrenç ötekileştirmeye itip, dünyaya küstüren, köşeye iten bir eşcinsel. 
Tekrar soruyorum şuana kadar en büyük kötülüğü kim yaptı?
 Ayrıca illa insan arkadaş olmak için gözüne hoş gelen birini mi bulmalı. Beyni olsa düşünse yetmiyor mu?

Yada misal;

Daha kendini kabullenmemiş yada gizli (saygım var ama gizlisin diye biraz sonra yazacaklarımı da yapman gerekmez ya) bir LGBTİ li sokakta, ekranda yada herhangi bir sohbet esnasında konu eşcinselliğe gelince neden homofobik kesilip tuhaflaşıyorsun.
Kusura bakmada banyo da bir başka eşcinseli düşünüp saatlerce "şakşuka" yapan ben değilim. Yine sensin ne oldu da 2 sn ye de homofobik oldun.
Daha ılımlı yaklaşıp bunun normalliğinden bahsetsen sanırım seninde belli süre sonra dünyan bunu kabul edip daha eğlenceli sıkıntının az olduğu bir yaşam geçirirsin. Savunmuyorsan yada savunmak istemiyorsan bile sus be kardeşim. Neden kötü konuşuyorsun. 
Bazen bu konuşmalar o kadar kötü olur ki bir heteroseksüel bile ondan daha az homofobik oluyor. 
İşte yine en büyük kötülüğü LGBTİ li kendine yaptı. 
Yada beğensekte beğenmesekte sıkıcı baskıcı da desek biz Türkiye de yaşıyoruz. Bu ülkeninde bir kültürü var. Unutmayalım ki bu kültür denen değer yobazlık olan kısım değil, dünyanın hayranlık duyduğu, ülkeler arası fuarlar açıp kendilerini tanıttığı o kültürler. İşte biz eğer topluma kendimizi kabul ettirmek istiyorsak o kültürü çiğnemeden bunu yapmalıyız. Topluma anlatırken garipleşme den, ötekileştirmeye gerek duyulmayacak insanlar olduğumuzu göstererek yapmalıyız.

Misal;

Sen  yürüyüşler, kendini anlatma hareketleri düzenlerken ne kadar normal bir formda davranırsan bu ülkenin kültürüne ait bir evlat olduğunu söylersen onlarda çabuk içine alır çünkü derki "ha bunlar bizim gibi evet hiç bir gariplikleri yok neden kötü davranayım ki der" ve hop bir anda senin hakkını savunur hale gelir. 
Hep denir ya bu sanatçı halktan biri o yüzden çok seviliyor işte o misal. 
Sen ötekileştiriliyorsan hep kültüre aykırı olduğunu düşündükleri içindir. 
Ama sen normal olduğunu "anormal" olduğunu düşündüklerine "normal" şekilde anlatırsan sen de artık "anormal" değil hakkın olan "normali" yaşarsın. 
Evet sen tuhaflaştıkça, nasılsa toplum itiyor ben hırçınlaşıyım dedikçe işler ucundan tutulmaz, savunulamaz konuma gelip en büyük kötülüğü yine sen kendine yapmış olursun. 
İşte düşünce ben bu sonuçlara ulaştım. 
Ama bana soracak olursanız gelecek ne olacak ey garip köylü diye bende ilk defa dokuz haftanın sonunda bu konuda bizde artık bilinçli adımlar attığımız için daima iyileşerek ilerleyeceğini düşünüyor ve hatta diyorum ki homofobinin suç sayılacağı bir ülke konumuna bile geleceğiz diyorum.
Hani derler ya "hırsızın hiç mi suçu yok" gibisinden bir söz aynı o misal. 
Azıcık bizde kendimize bakalım. 
Ama hep renkli kalıp renkleri savunalım. 
Kendine "baldan daha tatlı baktığınız" güzel günler diyorum. 
Haftaya tekrardan görüşmek dileğiyle. 
"Etrafınıza daima renkli ışıklar saçmanız dileğiyle"...

19 Ağustos 2014 Salı

Ey aşk!
Anlat bana cinsiyetini.
Pembesiyle, mavisiyle.
Anlat ki öğrensin artık,
Kim kimle...
Eriyle, dişisiyle.
Ey hayal!
Düş şu gönlümden,
Öğren ki artık, aşk hayal.
Öğret ki, ey gönül, bilsin.
Aşk...
Ey aşk!
Anlat bana cinsiyetini.
Pembesiyle, mavisiyle.
Eriyle, dişisiyle.
Kimse duymaz, bilmez,
Bu garip diyarda.
Eriyle pürüyle,
Düşüyle dişiyle.
Kimse duymaz,
Ne gariptir ki, onca kundak bebeği.
Çığlığıyla, inkârıyla.
Ey aşk!
Artık anlat şu garip gönüllere.
Sevabıyla, günahıyla.
Günah ise eğer ey aşk.
Yanar der ki nice erkek,
“Ey aşk”
Onca korda.
Yanarda ne diye aşka tapar...
Ey aşk...
Anlat bana cinsiyetini...

m.burak dikilitaş
29.07.2012 





18 Ağustos 2014 Pazartesi

Sözüm vardı biliyorum “Gelecekten Gelmeyen Adam | 7- Seçim Sonrası” başlıklı bir yazım olacağına dair ama gündem de IŞİD vardı ondan gözüm vardı “IŞİD” yazısıyla ilgili bir şeyler karalama konusunda onu öne aldım.
Neyse deyip merhabalarla başlayalım söze.
Evet bir seçim daha geldi ve geçti.
Bu sefer çok olay olmadı seçim hilesi diye artık ne diyelim demek ki hakkıyla kazandı. /yersen/  
Peki ne oldu?
Açıkçası çok bir şey olmadı olmayacakta. /Şimdilik/
Malum gerek bloğumda gerekse “Gelecekten Gelemeyen Adam” yazılarımda ben bu sonucu söylemiştim çok mu şaşırdım hayır.
Peki şaşırmayan isimler var mı var.
Misal en bilindik 2011 “Uğur Dündarla Star Haber” de bir akşam konuk olan değerli yazar “Yılmaz Özdil” Teee o zamanlardan bu zamanlardan bu yaşanacakları tek tek söylemesi.
Çok ağlar ağızla güldüm.
Dedim ya sonuç mu? Şimdilik bir şey olmadı.
Ama gelecekten gelmesen de bir şeyler söyle dersen;
Daha çok duyacağız yeni dini lider misali “bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır inşallah*1” Yada “ Hem laik hem Müslüman olunmaz*2”  Veya Şairleri bile etkilen “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” gibi tüyleri diken diken eden sözleri yazdıran bu vatanın öz evlatlarını, şehitlerini hiçe sayıp vatanı haince, kanla ve tabi masum canları alarak bölmeyi çalışana “sayın *2”, o, sıfat bulunamayacak kadar yüce “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!”  sözlerini hak eden şehitlerimize ise “kelle*2” söylemlerini çok duyacağız.
Zaten “anamızı alıp gittik” köşelerimize kuyruğunu kıstırmış kedi gibi sindik ne olacak derseniz haklısınız bir şey olmayacak, sadece daha çok hakaret duymak için, verdiğin vergilerden daha yüksek maaş alacak.
İşte hepsi bu (en iyi tarafından). Senin emeğinin karşılığı olan para az iken daha da azalıp namusunla verdiğin vergiden namussuzca daha çok kazanılacak.
Sorun değil bir gün bizde alırız “evcikler”.
Evet eğer sinirli, öfkeli bir yazı okuduğunuzu düşünüyorsanız doğru duygularımı nakşı etmişim sizlere.
Çünkü şu anlık halen daha özgür haklarımı kullanıp duygularımı, düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
Tek kızdığım seçilen eski bakanların başında ki isime değil şuan ki görevine seçilmesini sağlayan sayın muhalefete de. Ve gerek yerel seçimler de gerekse genel seçimlerde bu muhalefet partilerini destekleyen seçmenlere. 
Sahi ne oldu? 5 partinin seçmenleri eğer partisinin gösterdiği adaya oy atsaydı sonuç bu mu olacaktı? Yani 5 partinin seçmenleri bu kadar mıymış?
Hadi sözü yine büyük başlara çevirelim.
E muhalefet kusura bakmayın ne yaptınız.
Karşısında ki iki aday da adı sanı duyulmuş, Türkiye'nin her kesimden insanın bildiği isimler. Ya senin ki…
Şöyle ki;
Şimdi basit bir işlem yapalım bir (tamamen örnek meslek grubudur) çiftçimiz oy pusulasına bakıyor karşısında her gün tv de gördüğü bakanların başında ki isim bir de bakıyor her gün olmasa da 2 günde bir gördüğü bir partinin genel başkanı birde bakıyor, bir daha bakıyor, okumaya çalışıyor olmuyor nasıl olsun adam hiç duyup görmemiş ki bu seçime kadar bu ismi, yüzü. Sonra diyor "ya sevelim sevmeyelim, gene bildiğimiz isim o olsun. İyi bağırıyor meydanlarda!"
Dedim ya örnek bir meslek grubundan biriydi. Örnek ve basit bir işlemdi.
Yada şöyle, şimdi karşında fiyatları eşit iki ürün var biri her gün reklamları dönen diğeri ise son birkaç aydır tanıdığın ürün. Hangisini alırsın.
Yani olay bazen partide, kesimde hitabette vs bitmiyor. Bazen tanınmışlıkta bitiyor.
Bu basit işlemler bu önemli seçimin en ilk düşünülmesi ve aday belirlenirken esas alınması gereken noktalarındandı.
Kısacası muhalefet iyi bir seçim politikası izlemedi, kendini ifade edemeyip adayını da açıkta bıraktı.
Sonuç yukarıda söyledim zaten.
Birde madem seçim bitti değinmek istediğim bir ufak nokta daha var o da;
Milletin iradesi” söylemi. Cidden beni rahatsız etti. Şimdi o seçmene oy atmayan milletin iradesi başlığına girmiyor, bu durumda Artık Türk milleti de mi olmuyor. Çünkü “Milletin İradesi” gibi genelleme içeren bir slogan kullanıyorsunuz. Bu durumda ortaya bu çıkıyor bana oy vermeyen milletin iradesi sayılmaz. Yada “milletin iradesi” söylemiyle Türk milletini kastetmiyorsa hangi “milletin iradesi
İşte rahatsızım bu söylemden, keşke bende rahatsız olduğum şeyleri rahatça ortadan kaldırsam*3. Milletin bana verdiği yetkiyi, onlara karşı, canımın istediği şekilde geri kullanarak*3.
Daha çok yazılır çizilir, eksik çok, söylenecek söz gibi.
Son bir şey ekleyecek olursak eğer çok güzel bir şarkı sözü vardır.
Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz, Sultan Süleyman'a kalmadı…
Öyle ya ne yapalım “Milletimizin İradesi” !!!


 Kaynaklar:
*1: Youtube Shaber Kanalı : Başbakan Erdoğan bunu da söyledi: Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacak!
(https://www.youtube.com/watch?v=LwRvbpcoElg)
*2: Youtube turkiyem01 Kanalı: İŞTE ALIN SİZE GERÇEK TAYYİP
(https://www.youtube.com/watch?v=VepV4Ac_rNM)
*3: Youtube Semih Demir Kanalı: Fatih Portakal : "Atatürk'ün resmi rahatsız mı ediyor sizi?"
(https://www.youtube.com/watch?v=c9cjmA_dlFA)


17 Ağustos 2014 Pazar

Çok insancıl ve zamanında onlar kadar  insancıl olmadıklarını iddia ettikleri kesimi eleştiren "FİLİSTİN" SAVUNUCULARI şimdi neredesiniz?
Filistin'li savaş mağduru olanların ki can da IŞİD mağduru Yezidiler Patlıcan mı?
Neden?
Filistinliler Müslüman, IŞİD gazabında ki Irak, Suriye halkı Yezidi diye mi?
Madem Filistin komşumuzdu yardım elimizi uzattık vatandaşlık verdik, iş verdik, barınak verdik ve dahasını, şimdi ki komşumuz değil mi?
Orada vefat eden çocuklara göz yaşı döküldü de ülkemizde kine düşmanca bakılırken, şimdi de çocuklar ölüyor neden susuyoruz, susuyorsunuz?
Apar topar tatile giren meclis yok, seçim bitti gösteriye ne hacet diye mi?
İnsanlık için insanlık, ne seçim ne meclis sadece insanlık için yapılmalı...
Ya da kurulmak istenen Irak-Şam İslam Devleti için yapılan bu zulüm size gazap gelmiyor ki durumu normal karşılayıp yardım elinizi uzatmıyorsunuz...
Evet aslında kimden bahsettiğimi herkes anlıyor.
Ben yardım kampanyaları, primler derdinde değilim sadece komşumuzun birine seferber olup neredeyse tüm seneyi ona ayırmış bir bakan başı varken şimdi neden diğer komşumuz da ki katliama el uzatılmıyor dur demek yada masumları kurtarmak için...
Gündeme bile alınmıyor ki gerçi alınmak isteneni de bakanların başında ki vekilin yardımcısı çocuk azarlar gibi gazetecilere tuhaf, ipe sapa gelmez cevaplarla daha doğrusu kelime oyunlarıyla geçiştiriyor.


İşte ayrımcılık, dalaverecilik, adamına göre muamelecilik, insanları hor görüp, alay etmecilik ve dahası...
Daha ne yazılabilir... Çizilebilir ki...
Eğer "Gelecekten Gelmeyen Adam | 6" yazısını okursanız şimdi daha net ve açık cevabını o yazının veriyorum...
Siz müslümandır, müslümanı, insanı korur, kollar dediniz seçtiniz işine gelince koruyor kolluyor bizleri, nica masumla da sonra dalga geçiyor...
Devam anacım devam aşağılanmaya devam...
Gelecekte mi?
Evet "her canlı bir gün ölümü tadacaktır" ama bu günün eserlerini geleceğe miras bıraktığımız için gelecek şekillenirken "ucubelere" benziyor...




devlet, uyuyordu.
ne olduğunu, nerede olduğunu bilemedi.
3:02'den sonra yaklaşık bir buçuk saat daha uyudu.

iletişim altyapısı, göçtü.
kimse kimseyi ne arayabildi, ne sorabildi.
çok övünülen iletişim şebekeleri, alternatifleri olmadığı için uzun süre sustu.

binalar, çöktü.
işbilmez, gözünü para bürümüş ellerde deniz kumundan yapılan mukavemetsiz binalar bir bir yıkıldı.

nice canlar vardı.
kimisi enkaz altında hayatını kaybetti, kimisi enkaz altından kurtularak hayata tutundu.
o günün yaşattığı büyük acıyı yüreklerine hapsederek hayatlarına devam etti.

insanlara mezar olan binaları yapanlar.
bazılarının davası zaman aşımına uğradı, bazıları tazminatla yırttı, bazısı da kısa ve indirimli ceza süresini doldurup cezaevinden çıktı.

kızılay, sınıfta kaldı.
köhnemiş, su alan çadırları ve çürümüş teçhizatıyla yardıma muhtaçtı.

saatler, her birine umut bağlandı.
geçen her saatle umut arasında şiddetli bir mücadele yaşandı.
enkaz altından sağ salim çıkan her can umutları yeşertti.

"sesimi duyan var mı?" nidaları, her yerde yankılandı.
kulaklar beton ve moloz yığınlarına dayandı.
o anlarda etraftaki tüm insanlar, makinalar, mahlukat ve tabiat sustu.

toplanan yardım paraları.
akıbetleri, ne kadarının alaşağı edildiği ve ne kadarının hizmet için harcandığı hiçbir zaman bilinemedi.

gözyaşı, sel olup aktı.
ben ağladım, sen ağladın, biz ağladık, herkes ağladı.

zaman, acıları unutturmak için çabaladı.
bizlere unutturmadı.
lakin, deprem konusunda ders ve önlem alması gereken kişilere, unutulmaması gereken şeyleri bir bir unutturdu.


kaynak: Ekşi Sözlük Yazarı Batu (17.08.2010 00:00 ~ 09:50 )
https://eksisozluk.com/entry/20029209 

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Benimde ve çevremde ki bir çok dostumun da kedisi olması üzerine (kedisi yoksa da mutlaka dostu var ilginç şekilde) gözlemlediğim ve fark ettiğim garip 12 maddeyi kediler üzerinden sizlerle paylaşmak istediğim sevgili birazbugunden.blogspot.com okuyucuları…
Sizde dikkat edin çevrenizde ki dostlarınıza, dostlarına nasıl davranıyorlar.
İşte o gözlemlerim…

  1.En Güzel Kedi Senin Kedindir

Sokakta, barınakta, belgeselde veya dostlarında onların kedilerini de görür sever, saatlerce oyun oynarsın ama yine de içinde hep “benim kedim gibi hiçbir zaman olamaz, en güzeli benim ki” dersin.

  2.Garip İsimleri Vardır

Neden bilmezsin ama isimleri hep ilginçtir. Sanırım ismini koyan renkli dünyaya sahip sahibi yüzünden olsa
gerek.

  3.Kedinin de Sizin Gibi Deli Olduğunu Düşünürsün

Sokağa bahçeye çıkar diğer arkadaşlarının evcil hayvanları kendilerine hemen partner bulurken senin ki saatlerce sana sürtünür de bir kısmet bulamaz. En sonunda “Psikologun bozuk seninde en iyisi kadına programına gitmek” dersin.

  4.Cinsiyeti Ne Olursa Olsun Genellikle Kızım Diye Seslenirsiniz

Sokakta, barınakta, belgeselde veya dostlarında onların kedilerini görünce “annem ne şeker ya kızıma bak kızıma yerler seni” deseniz de aslın da arkadasın da düşman menzillerine gönderme yapacak kadar silahları vardır.

  5.Çocuğun Gibi Olur

Öyle bir içli dışlı olursun ki kedinle en sonunda kesinlikle senin doğurduğunu düşünürler. Hatta bu durum başta sana komik gelse de bu duyguya sende kendini kaptırır biran da çocuğun olur o senin. Her dakikasını kaydedip resmetmek için yada onun bir anlık mutluluğu için her şeyini feda edebilirsin.

  6.Ona Aşık Olursun

Önceleri arkadaşın, sonra dostun sonra çocuğun ve en sonda her anne babanın çocuğuna duyduğu o asla koparılmayacak aşkla, sevgiyle bağlanıp aşık olursun ona. Her saniye sadece onun seni anladığını düşünür ve neden onun gibi bir sevgilin olmadığını sorgular evrene kızarsın.

  7.Önünde Sex Yapamazsın

Ona o kadar saygı duyar ve duyulmasını istersin ki önünde sex bile yapamaz, seni tatlı ve hoş gözlerle izlemeye çalışırken göndermeye uğraşırsın oyun sanır daha çok etrafın da dolanır, en sonunda dayanamaz kalkıp tam odadan çıkaracakken çıplak olduğunu fark eder havlu ararsın.

  8.Ona Söylenen Her Şey Sana Söylenmiş Gibidir

Ona iyi yada kötü, sevgi yada düşmanlık içeren her söylenmiş sözü üzerine alınır ona göre karşılık verirsin. Hatta ondan bir şekilde nefret etmiş bir kişi olursa ki bu kişi sevgilin bile olsa o dakika ona düşman kesilir onun her söylediği, her yaptığı şeyi düşmanca görür, düşman gibi karşılık verirsin.

  9.Senin Ona Karşı Geliştirdiğin Ona Özel Sesleniş Şeklin

Herkes ona “garip” ama “güzel” ismiyle normal bir şekilde seslenirken senin onun ismine has hazırladığın melodramik, masalımsı, komik ama hoş seslenişinle ona seslenir, sever ve oynarsın.

  10.Her Sohbette Konuyu Mutlaka Ona Getirir veya Getirildiğin de Ondan Bahsetmekten Büyük Zevk Alırsın

Senin artık tek yaşama amacın gibidir. Hele ki yalnız yaşıyorsan çocuğun olsa böyle anlatmaz, anlatırken bu kadar zevk almazsın. Her sohbette fırsat kollar sanki kedin dünyanın tek konuşan, dans eden, ritim duygusuna sahip, Albert Einstein beyniyle yaşayan, tiyatral yeteneği olup, bir çok kişiye ders veren biriymiş gibi anlatmak için beklersin. Vakti veya yeri geldi mi de dünyanın tek önemli konusuymuş gibi her yaptığı munzurlukları ballandıra ballandıra dakikalarca anlatır, konudan sıkılan olursa da onu derhal o ortamdan uzaklaştırıp yine herkese kedinden bahsetmek istersin. O kadar bahsedersin ki kediden korkan dostların varsa onlar bile bir an “hemen gidip bir kedi almalıyım” duygusuna itersin.

  11.Hiç Kötü Huyları Yokmuş Gibi…

Öyle bir şekillendirsin ki evde ki deri veya örgü olan her türlü, kazak, koltuk, perde vs gibi şeylere zarar vermeyen, sinirlenince pati atıp “faça” izinden beter yaralan açan, dönemlerinde neredeyse 2 hafta boyunca askeri düzene sokup uyutmayan, biblo, kitaplık ve daha birçok pati darbesine mazur kalabilecek eşyalarına zarar gelmiyormuş gibi, dünyanın en masum canlısıymışçasına kanatsız melek yaparsın.

  12.Kediler Konusunda Prof. Olursun

Artık sen demek kedi, kedi demek sen olduğundan neredeyse her kedi videosu, her kedi konusunda mutlaka adın geçer, dostlarının arkadaşları kedi veya evine dost aldığı olursa ilk seni arar ve ne yapacaklarını sorarlar. Hatta durum o kadar ilerler ki yolsa kaza geçirmiş bir sokak hayvanı görseler seni arayıp müsaitsen gelmeni ve neredeyse senin onu ameliyat edip şipşak iyileştirmeni beklerler.

  İşte bu 12 madde az çok  evinde dostları olan arkadaşlarının öncelikle evlerinde ki dostlarına nasıl baktıklarını evlerinde yoksa bile sokakta ki dostlarını nasıl gördüklerini gösteren, daha da kabarıp artabilecek bir listesi.  Sizde eviniz de kedi , köpek, kuş vb bir dostunuz yoksa olan bir dostunuza gidiyorsanız bunlara ve dahasına dikkat edin. Onunla kedi gibi değil insan gibi konuşun benden söylemesi… :)



10 Ağustos 2014 Pazar

Ayrımcılık...
Artık bu bir suç değil hak haline geldi... Evet, evet hak haline geldi.
Hatta son moda bir çanta gibi herkesin omzunda, kolunda, cebinde taşıdığı bir aksesuar haline geldi. 
Sokakta, tvde, evde, iş yerinde her yerde, her alanda ayrımcılık bir aksesuar oldu.
Bu durum geçmişte daha azdı, şimdi arttı, gelecekte ise bir çok konu gibi bu durumda b.ka sarıyor. 
Gelecekte ayrımcılık öyle bir boyuta varıyor ki çok zeki adamlar çok aptal adamların güdümüne "ayrımcılık"  yüzünden sokulup, o çok aptal adamlar pis ve sarı dişlerinin arasından sırıtarak, çok zeki adamları bir b.ka saatlerce baktırıp mavi boncuk arattırıyor.
İşte gelecekte ki ayrımcılık yüzünden bürokrasi, özel sektör ve resmi daireler bu noktaya geliyor.
Ben nereden mi biliyorum ben bilmiyorum ancak garip bir gelecekten gelmeyen adam olarak tahmin ediyorum. 
Peki bu diplomatik, çıkar ilişkilerinin ayrımcılığı peki ya kişiye tercihleri yüzünden, yapılan  diretilen ayrımcılığa ne demeli?
İşte bu ayrımcılık giderek büyüyor ve önü alınmazsa çığ gibi de büyümeye devam edecek demeyi o kadar çok isterdim ki maalesef diyorum çünkü artık önü alınamayacak yani önünde durulamayacak kadar büyüdü. Her önüne geleni içine katıp giderek de büyümeye daha fazlasını içine çekip tutmaya devam ediyor.
Artık kendine göre mavi saç yanlışsa bu duruma medeni bir platformda konuşarak değil de hemen 4 kişilik koalisyon kurup onu saf dışı etmeye çalışıyoruz.
Bu durum saygıyı işler diyorsunuz ama evet saygı sokağından geçiyor ama saygısızlık fiilini ayrımcılık kavramıyla kişiler bir başka kişinin üzerinde uyguluyor.
Şöyle ki;
Bunu bizzat yaşadığım bir olay üzerinden konu içerisinde mavi saç olmasa da yakınlığı olan bir konu ile örnekleyeceğim.
Her zaman ki gibi bir yerden bir yere giderken eğer arkadaşlarımın veya çalıştığım kurumun aracı yoksa şahsi aracımda olmadığı için toplu taşımayla giderim. Genelde de garip bir kaç komik olay yaşarım.
otobüste Bidbox yapan çocuklar ve bunu anlamayıp kriz geçirdiğini sanan otobüs şoförü  yada metroda break dans yapanlara sessizce öğütler bir tonda yaklaşıp "tepene kan iner yavrum ne yapıyorsun" diyen teyzeler veya durak ta sokak tiyatrosunu yaşatan sanatçılara anlamsız ve alakasız sözcüklerle bağırıp onu hain ve hırsız ilan edip gerçek hırsızları alkışlayan amcalar vb, vb, ama bu sefer  otobüste ki hiçte hoş olmayan güldürmeyen, sinirlendirip küplere bindiren bir ayrımcılık garipliği yaşandı.
İki çift bindi otobüse önce. Benim hemen 2 sıra arkamdan ve çaprazımda ki ters giden koltuklara oturdular. İzmirliler bilirler (gerçi bir çok kentte öyle artık ama otobüste 4 lü karşılıklı koltuklar var ve bazıları tersli düzlü koltuk düzeni) neyse bir durak sonrada iki erkek genç birey bindi. Yüzümde tebessümle birlikte bir fikir oluştu aklımda ve derken çat diye tam karşımda ki 2 li ters koltuklara oturdular.
Biraz ilerledik çaprazımda ki kızlı erkekli çiftimiz aşk dolu dakikalara başlayıp ufak tefek hoş ve yüzde gülümseme bırakacak el şakalarıyla erkek arkadaşla şakalaşarak yolculuğa devam ediyor. Karşımda ki 2li de öle kendi aralarında neredeyse kendilerinin bile zor duydukları bir desibelde kimselere dokunmadan konuşuyorlar ve fikrim giderek doğru yönde şekillenip onları göz ucuyla izliyorum derken biraz daha ilerledik çaprazımda ki çift biraz daha aşka gelecek oldular ki ufak tefek öpücükler konduruyorlar ve karşımda kiler de şakalaşıp omuz el ısırıp hafif hafif gülümsüyorlar. Ve dedim Burak düşündüğün şey sanırım doğru bir kaç durak ilerledik toplam da bu olay 15-20 dk içerinde gelişti ve karşımda ki çift artık biraz daha yüksek sesle konuşur birbirlerinin omuzuna yatıp gülüşür oldular çaprazımda ki çift ise birazdan evlenecek gibiler. Derken bir hışımla koridorda ayakta ki amca önce homurdanarak sonra da bağırışlar içerisinde "ayıp oluyor gençler hiç yakışıyor mu size? Burada çoluk çocuk var" dedi.
Bende sanırım yanda ki çifte diyor diye düşünüp acaba kim dedi dercesine öyle afaki amcanın önün de ki tüm herkesin pür dikkat baktığı koridor aralığından bende baktım. Tabi çaprazımda ki çift topladı kendi. Benim karşımda kiler ise halen durak isimleriyle dalga geçip çok düşük bir desibelde şakalaşıyorlar.
Derken sanırım amcam bu tüm koridor bana baktı şimdi seçim konuşması yapmalıyım gazını alıp devam etti bu sefer daha insanlık çıkan bir ses tonuyla "hey size diyorum utanmazlar. Çocuk var be tövbe hiç iki erkek tövbe tövbe ısırmalar kıkırdamalar insanda edep olmalı. Baban binse ne diyeceksin."
Şimdi jeton düştü!
O amcam da tıpkı benim gibi karşımda ki ikiliyi çaprazımda ki gibi çift sanmış ve izlemiş ama hoş olmayan tiksinen bakışlarla. 
Ve düşüncem doğruydu karşımda iki tane çift vardı. 
Sadece aşık, masum iki çift. 
Peki neden ayrımcılık yapılıp biri daha masumken o masuma bağırılıp, hor görülüyordu.
Acaba bilimde ki isimleri farklı diye mi?
Ona "homo" ona "hetero" dedikleri için mi?
Hemen karşımda ki gariplerim toplandı. Önlerine başlarını eğdi.Görseniz kıpkırmızı kesildiler. Azıcıkta göz altında birbirlerine bakıyorlar. Yanda ki çift biraz sinirlendi. Fark ettim çünkü erkek olan elini kız arkadaşından çekmişti. Maço bir tipi vardı. Eh be amca sana yanlış olabilir ama saygı ne oldu neden açık hedef haline getirip milleti birbirine kırdırdın.
İçimden bunlar geçerken amcam devam etti
"Ayıp ayıp, sözde bu moderinlik oluyor. Tövbe gavur söylüyor o televizyonda bunlarda iyi birşey sanıyorlar. Biz sizin yaşınızda askerdik vatanı korurduk sen şimdi git desem gidemezsin. Zaten gitsen de bu halde bizi nasıl koruyacaksın"
Derken çaprazda ki maço abimiz ayağa kalktı daha da sinirlendiği kesin, otobüs homurtular, çocuk pısmaları ve suçsuz masum karşımda küçülmüş iki kişi, ayağa kalkan abimiz bir hışımla hafif boğazını temizleyip bizim masumcukların yanına doğruldu tabi bende biraz dikeldim korktuğum olursa elimden ne gelirse müdahale edeyim derken abimiz elini masumun omuzuna atıp "bey amca ayıp oluyor yaşından utan ne yaptılar da sana sen böyle terbiyeden yoksun konuşuyorsun" gibisinden sadece güzel siyah beyaz Türk filmlerin de göreceğimiz türden şairane bir şekilde edebi replikler attı.
Şok bir şekilde gözlerim büyürken renkli masumlarımız da kafalarını yerden kaldırıp hafif gözleri dolu şekilde birbirlerine bakıyorlar.
Amcamız altta kalır mı bir anda namus tipsali kesilip tek doğrunun kendisi olduğunu düşündüğü o meşhur ve içinden anlam çıkarılmayacak kendince anlamlı sözlerini yine terbiyesi yerlerde bir şekilde sıraladı.
"sana birşey diyen olmadı delikanlı sen otur oturduğun  yerde. devam et. onların yüzünden başımıza taş yağacak bu ne ben onları görmek zorundamıyım"
O an kafamı filmler deki yavaş bir şekilde çekilmiş sahne gibi çevirip arkamda ki "duracak" düğmesine basıp "o zaman rahatsızsanız buyurun inin, biz anormal ve nahoş bir durum göremiyoruz sizin dışınızda buyurun sizde inin bu durum bitsin".
O ana kadar susmuştum. Ne kadar cahile laf anlatırsın ki e malum kaba kuvvete olmaz şu anlık sözlü atışma var Dur Burak gibisinden derken ne olduysa Sanırım o Maço abimiz gaz verdi söyledim.
Neyse amcamız belki diğer otobüs sakinlerinin karışmamasından yalnız hissedip indi belkide evine geldi indi belkide tüm otobüsün cehenlemlik olduğunu :) düşünüp indi ama indi.
İşte sonuç mu?
Sonuç şu ki ayrımcılık o kadar farklı bir boyuta vardı ki öpüşmek tuhaf karşılanırken sana göre daha uçuk, günah, saygısız, kötü vs sayılan bir olayın karşısında normal oldu. Ve ayrımcılık yapıp sen iyisin, normalsin sen anormal ve kötüsün oldu. 
Herkes çift her zaman bu kadar şanslı ve mutlu hikayelere sahip olmuyor.
Nice insan ayrımcılık, saygısızlık, hedef gösterilip yafta yapıştırmalar ve dahası yüzünden ölüme sürükleniyor yada öldürülüyor. 
Üstelik bu ayrımcılık konusu sadece cinsel tercihler yüzünden insanlara yapılmıyor giderek her konuda, her yerde farklı şekilde yapılıyor. Salata gibi çeşitlerini arttırıp rant için, en ucuz yoluyla ayrımcılığı sunup insanlara birer "protein çubuğuymuş*" gibi ikram ediyorlar...
Kimse masum değil...
O zaman herkes az da olsa temiz olan elinin ucuyla bir zeytin dalı tutsun...
Belki gelecek daha oksijeni bol bir dünya olur.
Bilim dergisi yazıyordu oksijenin arttığı yerlerde insanlar daha çok düşünüyormuş çünkü...
Azıcıkta olsa belki sağlıklı düşünürüz diye... 

Not 1 : Seçimler dün gece sonuçlandı. Haftaya da gündem derlemesiyle "Gelecekten Gelmeyen Adam | 7- Seçim Sonrası" yazısında görüşmek dileğiyle...

Daima Renkli ve Güzel Düşleriniz olsun...

Not 2: *"protein çubuğuymuş" mükemmel bir film olan "Snowpiercer" dan bir terim... İzlemenizi tavsiye ederim...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Yarın Türkiye demokrasisi için bir ilk. Yarın Türkiye de ki seçmenler için bir ilk.
Yarın size göre az yada çok iyi yada kötü adaylar var. Bunlardan hangisinin artıları size göre çok ona gidin ve lütfen sorumlu bir vatandaş gibi oyunuzu verin. Ve sonra ona sahip çıkın. Ha cebiniz de ki 5 TL ha oyunuz. İkisi de sizin alın terinizle kazandığınız hakkınız.
Size, ülkenize, aynı bayrak altında ki kardeşinize yapılanları düşünün ve oyunuzu doğru adaya kullanın.
Bir oy deyip geçmeyin.
Milyonlarca örneği var ki geçirdiğimiz haksız ve dolambaçlı yerel seçimlerde 1 oy belediye kazandırdı başkana.
Ve dahası...
Haydi zor değil imza atıp mühür basıp zarf katlayıp ve sandığa atıyoruz.
Yarın için demokratik, temiz ve haklı bir seçim olması dileğiyle...

5 Ağustos 2014 Salı

Ölüyorum...
Tek bir ağıt ile.
Bana dokunan tek olması değil,
Ağıtın yakılması,
Sevenin ağlaması.
Ölüyorum.
Yanan bir yürekle.
Bana dokunan  yanması değil,
Yüreğin acıması,
Sevenin burkulması.
Ölüyorum.
Tutturulan ağlamaklı bir türküyle.
Bana dokunan türkü değil,
Ağlayan gözler,
Kanayan canlar...
Bana dokunan ölmem değil,
Ölürken sevdamla gömülmem,
Özlemle vurulmam,
Kavrularak aşka yanmam.
Ölüyorum...


Mustafa Burak Dikilitaş
01:57
24.03.2012

4 Ağustos 2014 Pazartesi


Bu haftada kocaman merhabalar. Yeni adreste, komşu köyde, yeni okuyucu yüzleriyle, renkli ve ritmik bir dünyada ama aynı formatta "Gelecekten Gelmeyen Adam" olarak yazılarıma devam ediyorum.


Beşinci haftayı devirip bir ay bir haftanın sonrasında şöyle haftalık derlemelere bakıyorum da ciddi anlamda Türkiye de gram değişim söz konusu değil.

yazının devamı için bu köşeyi her hafta http://www.lgbtifm.com/ da yazmaya başladığım için orada bulabilirsiniz... 

Ne dersiniz, zor mu?

yazının devamı için tıklayınız...


Bu haftada kocaman merhabalar. Yeni adreste, komşu köyde, yeni okuyucu yüzleriyle, renkli ve ritmik bir dünyada ama aynı formatta "Gelecekten Gelmeyen Adam" olarak yazılarıma devam ediyorum.
Beşinci haftayı devirip bir ay bir haftanın sonrasında şöyle haftalık derlemelere bakıyorum da ciddi anlamda Türkiye de gram değişim söz konusu değil.
Eğer biz bir ay içerisinde konuyla ilgili olumlu gelişme gösteremediysek gelecekte nasıl olacak diyorsanız bende bilmiyorum analarım, bacılarım, abilerim kardeşlerim. Bende sizin gibi gelecekten gelmedim ama ufak ufak gören "masum bir köylü"
Geçen yazılarımın da sonun da söylediğim gibi gelecek b.ka sarıyor.
Sarıyor ki bazı konular giderek çirkinleşiyor. İlk yazımda ki gibi saygı kayboldu, insanların seçimlerine duyulan saygı hırsızlıklarla sonuçlandı, sonuç eskiden ezilen daha çok ezildi.
İşte bu hafta kalemim de; gerçekten ezildiklerini, haklarının, hak hukuk tanınmadan ellerinden alındığı hatta nefret cinayetleriyle öldürüldüğü dünyaya ne pembe ne mavi gibi bir renkle değil rengarenk gelen LGBTİ bireyler var.
"Hop dedik abi LBTİ dediyseniz bu delikanlılığı bozar bu yazı okunmaz" diyorsanız meraklanma ne gaylik nede lezbyenlik nede sana göre"anormal" olanlar bulaşıcı değil. Öyle olsaydı duyarsız, saygısız öküzlerden de biraz bize bulaşırdı. Değil mi ama?
İnsanlar nasıl görüyorlar bilmem ama çoğuyla eşcinselliği konuşunca "ya saygım var ama bana sarılıp öpmesin yada el sıkışmasın uymuyor bu durumlar uzaktan iyiyiz böle. Bana farklı bakıyormuş gibi geliyor."
İşte bu!
LGBTİ bireyleri birer hastalıklı yada sapıkmış gibi görüyorlar.
Halbuki kişi kendinden bilir işi.
Sen sarıldığın bir başka karşı cinsine demek ki bu şekilde bakıyorsun ki sana gelen her bir bireyi de öyle görüyorsun.
Sen karşı cinse günlük hayatta sarılırken veya merabalaşırken böle "hallenecek" durumlar içerisinde olmuyorsan korkma hiç bir LGBTİ bireyi de sana öle olmuyor.
Çünkü sen nasıl normal olan yaşantına devam ediyorsan o da öle.
Öbür türlü her konuda tuhaf düşüncelere düşen, tanıştığı her kişiyle tuhaf ilşkiler yaşamayı düşünen kişi de zaten sapıktır. Ve sapığında ne "heterosu" olur nede "homosu".
Sapık sapıktır. Bir ayrımı olmaz.
Bu durumda sana göre sapıkça olan tercihler değil kişiler oluyor.
Saygı kavramı aynı anda iş yapabilmeyi gerektiriyor hoş görüşlü bir biçimde.
Ama çoğu heteroseksüel saygı kisvesi altında sözde ince espirilerle hiç bir eşcinselle iş yapmak istemiyor.
Hal böyle olunca kusura bakmayın ama onlar da ekmek yemek zorunda. ne yapacaklar.
İşte tam bu noktada tekrar babayiğler atılıyor ve "hop dedik bilader olmaz bu racona ters saygım var ama namusunla iş yap" diyor buna karşılık "peki yemek yapıp satcam alır mısın? yada doktorum bana muayene olur musun?" diyor bizim babayiğidimiz de önce pis pis sırıtıp sonra da "o ellerle mi kim bilir kaç kişinin..."
EEE ne yapacaklar ölsünler mi?
Bir çok LGBTİ bireyler incelenince içlerinde bir çok vasıfsız ama sözde "normal" sıfatı taşıdığı için çalışan kişi ve kişilerden daha kariyer ve dolu pencereden bakıyorlar.
Ama ne hikmetse bir anda beyinin çalışacağı iş yerinde tercihler sebebiyle çalışmaz, çalıştırılamaz hale getiriliyorlar.
"İyi ama hepsi de bir tuhaf ve azıcık cazgırlar"
Bazen evet! ama tüm LGTBİ bireyleri mi hayır. Ki bazen bakıldığında işsiz, aşsız olan ve sürekli alt tabakaymış gibi bakılan bir kısım olunca eline geçtiği ilk fırsatta bunu dışa kusuyor.
UNUTULAN ÇOK BÜYÜK BİR KISIM VAR ASLINDA ÖZÜMÜZ DE HEPİMİZ AYNIYIZ... İNSANIZ...
DÜNYA CİNSEL TERCİHLER, RENKLER VE DAHASI ÜZERİNE DÖNMÜYOR Kİ...
ÖNCE İNSAN OLSA KARŞI TARAF, ÖNCE İNSAN OLSAK... İŞTE TÜM MESELE BİTECEK...
GERİSİ KİMSEYİ İLGİLENDİRMEYEN BİR UFAK SÖKÜK GİBİ DURACAK...
İş tuhaf ve renkli.
İş bakış ve mantık meselesi.
Her kapı iterse onlarda kendi düzenlerinde ki yeni kapıları açarlar.
Çünkü bu dünya ne senin ne de benim nede onların.
Herkes yaşamak için kendi dünyasını kurmak zorunda.
Sadece empati ve saygı...
Sanki böyle olunca , işler bir tık daha sistemli ve mutlu bir rayda ilerleyecek gibi...
Ne dersiniz, zor mu?

Bugün bayram.


Bayram geldi ellere diye maniyle başlayacaktım ki meşhur komedyen bir zamanların bekar ‘keli’ şimdilerin evli, çocuklu saçlı “Cem Yılmaz’ı” (abimiz) bunun esprisini süper yapmış.

Giriş faslını neden bayramdan uzak yaptınız derseniz aslında nerede o eski bayramlar demek daha mı doğru diyeceğim.

yazının devamı için bu köşeyi her hafta http://www.lgbtifm.com/ da yazmaya başladığım için orada bulabilirsiniz... 

İYİ BAYRAMLAR...

yazının devamı için tıklayınız...


3 Ağustos 2014 Pazar

Bugün bayram.

Bayram geldi ellere diye maniyle başlayacaktım ki meşhur komedyen bir zamanların bekar ‘keli’ şimdilerin evli, çocuklu saçlı “Cem Yılmaz’ı” (abimiz) bunun esprisini süper yapmış.

Giriş faslını neden bayramdan uzak yaptınız derseniz aslında nerede o eski bayramlar demek daha mı doğru diyeceğim.

 Çünkü kime ve neye göre eski.

 2000 yılında doğmuş birinin bayramıyla 87 de doğmuşun ki bir olmaz ki.
 Hem kim demişti hatırlamıyorum ama sanırım “Şaşkın” Filmiydi neyse, başında eski var diye güzel herşey. Misal geçen senenin bayramı daha mı güzel di bu seneye göre. “Evet” eee o zaman hep eski var diye başında güzel. Hem bu eski ve güzellik konusunu tartışırken bir de şu yüzü var bayramın “Bayram geldi de ne oldu?” Demi ama? Açlar yine aç, yoksullar yine yoksul, savaşta yitip giden canlar daha fazla, nefret cinayetlerine bir çizik daha ve dahası…
Peki bize ne oldu?
Biz yani delilere…
Deliye her gün bayram ya…
 Deli ne yapsa yeridir diyoruz ama iki kelam etse yersiz diye kovuyoruz ah azıcık kulak versek. Ben bayram bayram meşhur komedyenler gibi mani dizmeyeceğim meşhur yalancılar (sanırım herkes onları biliyor si…çiler) gibi yalan vaat de bulunmayacağım. Sadece yerli yersiz değinip kaçacağım. Açlara, yoksullara savaşa bu hafta ve geçmiş haftalarda dokundum gelecek haftada  sanırım nefret cinayetlerine ve LGBTİ bireylerine değineceğim ama şimdiden giriş yapmak istedim.

Malum, bayram sevinç herkes için, peki LGBTİ bireylerine… Tıpkı yetim gibiler. Çok dramatik giriş ama öle. Bir kez olsun yetimhaneye yada huzur evine gidin bayramlar da…
Nasıl burkulup suyu çekilen bir yaprak misali 1.80’lik insanların bir metreye bile ulaşamadığını göreceksiniz. Öyle kalakalacak, sadece neden bugüne kadar bu kadar mutsuzmuşum bu kadar şanslıyken diyeceksiniz. İşte öyleler. Anne babaları ve daha niceleri hayatta ama sırf seçimlerini özgürce yaşamak isterken karanlığa sürüklendikleri için maalesef bayram sevinci yetim onlara…
 Tabi birde her şarta boyun eğenler var onlarda bedenlerinin onlara biçtiği bayramlıklarıyla ruhlarının çığlıklarını bastırmaya çalışıyorlar. Belki yetim gibi değiller ama ikisi de farksız sayılmaz. İşte bayram ya, küsler barışır ya, sizde küs birisi yoksa yada barışıyorsanız küslerinizle birini daha ekleyin bu barıştığınız kişi listesine o da “ayrımcılık yapan yanınızı” yani kendinizi listeye ekleyin. Ayrımcı yanınızı, ötekileştiren benliğinizi, yafta yapıştıran aklınızla barışın. Barışın ki belki yetim olmayan yetimler ruhlarıyla bedenleri arasında ki sonsuz hapiste bir nebze olsun özgürlüklerine kavuşur, ferah bir nefes alırlar. Çünkü gelecekten gelmesem de geleceği nefrete , karanlığa, kötülüğe sürükleyecek olan şeyler kişisel savaşlarımız olacak…
 
Bu yüzden ;
 
Barışı önce siz kendiniz de başlatın…

İYİ BAYRAMLAR
Gerek gelecekten gelmeyen adam yazı dizimde olsun gerekse diğer postlarımda bu Cumhur Başkanlığı Seçimleri konusunda seçildikten sonra  bile haftalarca konuşulacak demiştim ki daha seçilmeden, seçim tarihi yaklaştıkça meydanlar hararetlendi.
Bir yanda neredeyse muhtar adaylığını bile açıklayacak sayın bakanların başında ki siyasetçimiz bir yandan da çatı adayı diye bir sıfatla sunulduğu için acaba izolasyonlu mu diye sormadan kendimi alamayacağım  profesör Türk vatandaşı bir yandan da açıkçası bana bayağı uzak bir siyasi adımlar izlemiş bu zamana kadar pekte TÜRKİYE CUMHURİYETİ başlığı altında ileri adımlar atmamış bir siyasetçimiz.
İşin özünde hepsi siyasetçi... Hepsini en az bir parti ve kesim destekliyor.
Peki kafası karışık kısım. 
Evet işte bu kesim o kadar büyük ve çok ki sormayın gitsin.
İşte bende bu kesimdeyim hiç kimse kusura bakmasın. Benim Görüşüm açık ama görüşüme uygun bir adım atan yok. İlla benim görüşüme uygun mu olacak derseniz elbette hayır ama bakılınca üç adaydan birine bile uymuyorsa ve bunu bir çok kişi diyorsa biz seçmenler ne yapalım?
Acaba bizde mi bir aday çıkarsak misal bu yerel seçimler de bizim bakkalın oğlu muhtar seçildi, bence o olabilir?
Hadi bunları geçtim birini bir şekilde artısı çok dedik seçtik ama sen başında Türkiye Cumhuriyeti yazan bir makamda sın ne demek ülkenin Milli Marşını bilmemek. Kusura bakmasın ama 2 adayımızda bilmiyor zaten diğer aday da okumaya da karşı olduğunu söylüyor.
Çok koyu konular demi?
Yazdıkça, okudukça yürek burkan ne yana dönsen çıkarını bekleyen ama ülke çıkarını değil kişisel çıkarını bekleyen bir kişi.
Sonra bakıyorsun, hüzünleniyorsun...
Ne yazsam, ne söylesem boş diyorsun.
Neyse deyip mecbur susuyorsun...  

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Çok magazin kokacak belki ama gördüğümü yazmak istedim. Dün akşam üzeri saatleri sırasında twitter de arka arkaya bir kaç dakika arayla patladı gitti tweetler.
İsrail diyebilirsiniz malum konumuz ve gündemimiz şu sıralar İsrail. Yakındır son bulur Cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor neyse ama değil. 
Diğer konu yani sanatçıların bakanların başında ki siyasetçinin vermiş olduğu iftar yemeğine katılması üzerine yapılan eleştiriler. 
İşte bu durumdan rahatsız olan hayranlar tweetlerle sanatçılara yüklenirken bu duruma kızan tv nin asi çocuğu diye nitelendirilen Okan Bayülgen oldu.
Artık tek TV nin değil Twitter inde asi çocuğu. 
Sanırım sayın Bayülgen T ile başlayanlarda asi çocuk oluyor. 
Neyse neden sanatçı dostuna yükleniyorlar diye arka arkaya tweetler de hayranlara fena giydiren Bayülgen  anlaşılan çok kızmış.
Tabi haklı olabilir Bayülgen eleştirinin de dozu var ama bende tamamen o karede olanlara kızgın ve kırgınım. 
Sen kimsin be! diyebilirsiniz. 
Ben onları dinleyen izleyenim. 
Benim gibi bir kaç kitle belli etse tepsini asıl kim neci belli olur.
Neyse şimdi bana da kızar sevdiğim değerli üstat Bayülgen bu yüzden kısa keseceğim :)


20 Temmuz 2014 Pazar

Savaşlar!
Aslında geleceği geçmişi olmayan derin bir konu.
Yara alan bir konu.
Üstelik bu konu da asla kralların canının yanmayacağı bir konu.
Olan yine çocuğa, kadına masum halka olan konu.
Son örneği yada yakın örneği İsrail - Filistin.
Artık şu gözleyim "savaş mı? olur abi. "
Olur anlaşamaz tehdit eder çözüm arar bulamaz ve son çara eşit şartlarda çağ ötesinde kalmış yöntemlerle önce şerefsizce, insan olmayan duygularla halka sonrada düşen artık savaşamaz duruma gelen, masumların kanının aktığı belkide o soydan hiç bir çocuğun doğduğuna sevinç göz yaşı dökecek anne babanın kalmadığı toprağı alırsın.
İşte artık ben buna normal diyorum.
Evet eskiden normaldi. 
İnsanlar toprak savaşı derdindeydi.
Dünya düzeni el işçiliğine, toprağa bakardı.
Ama artık düzen değişti beyine, medeniyete, insanlığa ve insanlığın getirdiğine bakıyor çağ.
Toprağın büyüklüğüne, savaşlarda kazanılan övünülecek başarılara değil.
Öyle olsa hayde toplansın 'Muhteşem Yüzyıl' kadrosu bir dönem dizisi daha çekelim bu yüzyılda.
Gelecekten gelmeyen adam olarak şunu maalesef ki gönülden gelmeyen ferahlıkla söylüyorum savaşlar daha çok artıyor. Üstelik bu savaşların konuları ipe sapa gelmeyen şeyler, tepkiler ise dünyanın bir kaç noktasında ama etkisiz ve liderlerin umurunda bile değil.
Geleceğin liderleri demişken bu konuyu şöyle ele alalım eğer Türkiye böyle bir savaşın içinde olsaydı dünya nasıl tepki gösterirdi!
Evet, bu konu çok derin ve yüzde tebessüm oluşturan hiç şüphesiz daha farklı ve sert bir tepkiyle karşılaşacağımızı söyleyen, gazete manşetlerinde 'çağ dışı Türkiye', 'Savaş manyağı Müslümanlar', 'Cihat başlattı Müslüman Türkler' vs, vs yazan durumlarla karşı karşıya kalırdık dünya basınında ve halkları arasında.
Şuan İsrail nasıl?
Aynen devam haklıymış gibi...
Yada diğer açı...
Sosyal paylaşım sitelerinde İsrail için Adolf Hitler'in sözleri dönüyor.
Bu savaş olamasa ve paylaşımları yapsak ırkçı yada insanlık dışı düşüncelerle suçlanırdık şimdi pankart yapmış sokaklarda gururla boy gösteriyoruz.
İşte geçmişte biri diğerini katletti bir söz etti.
Diğeri kalktı masumları katletti sadece sırıtıp ülkelere sattığı ürünlerle ekonomik rakamlar yayınladı.
Geriye kalanlar ise bir elinde onun sözlerini diğer elinde onun ürünlerini alıp sokakta bilmeden, amaçsızca yırtındı.
Gelecekte bu durum daha da artacak.
Ve savaşlar eskiden mertce, insanca olurken gelecekte şerefsizce, amaçsızca, adi olacak.
Biz dur diyemez miyiz?
Deriz...
Saygıyı, hoşgörüyü bizden olmayanı severek, masumu koruyup her canlıya göz kulak olarak.
Gelecek iyice b.ka sarıyor haberiniz olsun...

17 Temmuz 2014 Perşembe

Google amca bana yeniden bir şeyi hatırlattı. Üstelik çok hoş, sempatik ve net bir dili olan animasyonuyla.

Hoşgörünün bittiği, kendinden olmayana hoş gözle bakılmayıp hemen kavganın çıkarıldığı şu günlerde bu hatırlatma ilaç gibi geldi doğrusu.
Aslında açık yüreklilikle söylemek gerekirse hayatı incelendiği insan çok duygulanıp kendinin neden bu kadar etkisiz kaldığını merak ediyor. Diğer yandan da bulunduğu kıta sebebiyle kimse ciddiyete almaz acaba hiç böyle düşündü mü kendisi diye de merak ediyor ama sonra şöyle bir bakıldığında nice kıtalar da ciddiyete alınacak kişilerden daha baba, daha harbi daha insanca sözler ve çalışmalar etmiş.

Zaten meselesi de tam bu noktada başlıyor kıta, insan, para ve daha ayrım yapılan konularda...

İşte bunları hatırlattığın için bu sefer ayakta alkışlıyorum Google amcamı...

Hayatı, çalışmaları ve dahası için Vikipedi tıklayınız...






Hurra yaz geldi...
Geleli kaç ay oldu Burak'cım sen şimdimi ayıktın. Diyebilirsiniz ama ekranlardan dolayı bunu söylüyorum.
Ekranlar yine, yeni, yeniden bir dünya yaz ekranı tadında 5 dk konuya ve yapıma yarılmış hepimiz mutluyuz ve eğlenceliyiz, bizim burada paraya ihtiyaç duyulmuyor gibisinden yapımların boy göstermesinden dolayı.
Gündem sıcak, gündem zaman zaman can sıkıcı, gündem daima yaralı durumda.
EEe ne yapalım sıcak, bunaltıcı bir de ramazan, oruç ağız sinirler gergin ne yapalım bari çoğu bir kaç hafta sürmeyecek dizilere, kazanıldı mı, o parayı alabilecek mi acaba dedirten yarışma programlarına, havuzdan, denizden çıkıp neredeyse parası bir ev değerinde olan saçma sapan kalçalarıyla dolanan bir ünlünün saatlerce gereksiz parçasının yer aldığı röportajlara yönelelim diyoruz.
Sonra kalkıp 2 gündeme dair retweet yapıp paylaşım beğenelim.

Çözüm!
Bilmem... Sanırım bu dizinin reytingleri berbatmış!
Sonuç!
Şu an bize değmedi bu yılan değsin biz cepheye de gitmesini biliriz EvelAllah!
Çağ!
Savaşların cephede yapılmadığı, harita üzerinde beyinle yapıldığı zaman. 
Sonuç!
S.çtık...

Evet daha fazla bu zihniyetle gidersek, yazımız kışımız bu aptal kutusu olursa, sonuç bu!

3 gün önce denize gittiğimde gördüğüm manzara karşısında şoka uğradığım için içimden bunlar geldi.
İzmir / Seferihisar- Akkum da denize girdiğimiz sırada fazlasıyla turist vardı sahilde.
Hepsi güzelce denize giriyor çıkıyor, kremini sürüp sonra eline plaj çantasından çıkardığı bir kitabı alıyor, okuyor okuyor. Kapatıp bir kaç parça bisküvi yiyip denizine girip yine gelip güneşlenirken kitabını okuyor.
İnanır mısınız kitap okuyanlarda güneşlendi okumayanlarda.
Yani adamlar her dakikayı değerlendirdi. 


İster batı özentiliği diyin isterseniz hayranlık. Ne derseniz diyin adamlar o kutuyu yaptı doldurdu sundu ama bağlanmadı biliyorlar ki bağlanılacak daha gelecek içeren şeyler var.

Üzülüyoruz ama çabalamıyoruz...
Haydi hayırlı yaz seyirleri... 
Subscribe to RSS Feed Follow me ha! :)