30 Temmuz 2012 Pazartesi

 İzmir de bir ekip kurulmuş ki aman yarabbi! Gülmek garanti, eğlenmek bedava.
Üstelik  DOĞAÇLAMA.
Hadi dedik "Tiyatro İMYO" olarak  İ.D.İ.O.T'a (İzmir Doğaçlama İsimsiz Oyuncular Topluluğu) gidelim. İyiki de gitmişiz.
Doğaçlama olarak çıkış noktaları, kalan kelimeden devam etme ve daha bir birinden özel, komik, eğlendirici "doğaçlama" oyunlarıyla İ.D.İ.O.T bizimle beraber tüm herkesi kırdı geçirdi.
Bir de telaş sardı ki izleyenleri sormayın gitsin. Çünkü üç turda izleyicilerin yardımı daha doğrusu hikayesi üzerine oynanıyor üstelik izlemeye gelmişken bir anda sizde sahnede oluyorsunuz. Doğaçlamanın içinde buluyorsunuz kendinizi...
Tam bir buçuk saatten fazla sahnede kalan ekip söylemeliyim ki (haddim olmayarak) çok ama çok başarılı ve çok eğlenceliler.
Eğer bir gün doğum günü kutlamak isterseniz veya olurda açık havada cafe keyfiyle canlı tiyatro izlemek isterseniz veya pazartesi sendromunu akşam evde değilde doğaçlama tiyatronun eğlencesiyle atmak isterseniz İ.D.İ.O.T sizleri bekler.

İ.D.İ.O.T her pazartesi saat tam 21:30'u gösterdiğinde Bornova "Hayat Park" ta sizlerle.

Unutmayalım;
"Gelecek sanat güneşiyle aydınlanır"


29 Temmuz 2012 Pazar

Ey aşk!
Anlat bana cinsiyeti.
Pembesiyle, mavisiyle.
Anlat ki öğrensin artık,
Kim kimle...
Eriyle, dişisiyle.
Ey hayal!
Düş şu gönlümden,
Öğren ki artık, aşk hayal.
Öğret ki, ey gönül, bilsin.
Aşk...
Ey aşk!
Anlat bana cinsiyeti.
Pembesiyle, mavisiyle.
Eriyle, dişisiyle.
Kimse duymaz, bilmez,
Bu garip diyarda.
Eriyle pürüyle,
Düşüyle dişiyle.
Kimse duymaz,
Ne gariptir ki, onca kundak bebeği.
Çığlığıyla, inkârıyla.
Ey aşk!
Artık anlat şu garip gönülle.
Sevabıyla, günahıyla.
Günah ise eğer ey aşk.
Yanar der ki nice erkek,
“Ey aşk”
Onca korda.
Yanarda ne diye aşka tapar...
Ey aşk...
Anlat bana cinsiyetini...

Mustafa Burak Dikilitaş
Kimseye sitem etmeyeceksin.
Sitem günah gibidir,
Günahsız bedende aramayacaksın.
Kimseye sitem etmeyeceksin.
Sitem ekin gibidir,
“Ne ekersen onu biçersin”.
Kimseye sitem etmeyeceksin.
Kör gözlerle bağlandığın paslı zincirler için,
Aşktan dert yanıp, günahkar olmayacaksın.
Aşk yakışmaz günahlı bedene.
Paslı duran zincirdir, aslında aşk.
Eski.
Sitem etmeyeceksin aşka.
Pas tutmuş zincirde diye.
Pas tutmuş zincire bakmazsan,
Dönüp kızacaksın o paslı gönülle.
Sitem kurt gibidir,
Taze ette aramayacaksın.
Kimseye sitem etmeyeceksin.
Sitem ruhtadır,
Bedeninde arayacaksın.
Tüm günahlarını bulduğun ruhunla...
Mustafa Burak Dikilitaş
Zor mu?
Bence değil bir kaç tane kış gelene kadar yapabileceğimiz barınakla evimize alamasak bile ev yapmış oluruz...
TOKİ GİBİ :))

27 Temmuz 2012 Cuma

Bizde ki Hürrem de bir şey mi? Adamlarda Boleyn var.
İbrahim'in önerisiyle çoktandır aklımda olan ama unuttuğum Boleyn kızını izledim daha yeni. Aman yarabbi bu ne hırs bu ne hırs...
Dedim bizim Hürrem en azından aklından kardeşiyle yatmayı geçirmedi.
İzleyin derim. Gerçekten yersiz hırsın bir aileyi nasıl darma duman ettiği anlatacak müthiş bir film. Elbet kitap okumayı sevenler için "tuğla" kalınlığında ki kitabı öneririm...


25 Temmuz 2012 Çarşamba

Bazen istekler yetmiyor insanı ve mutluluğunu katlamayı. Ama yinede dertlerin hafifleyip dumanla yok olan sigara gibi külün dökülüp yanarak derdin bitiyor... Ama küllükte ki pis koku daima içinde kalır oda derdin, kederin...

Olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiş.

"Bir kadın,... uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi." Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı.

Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek: "Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor." 

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler. O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi: 

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar."


BİLİNDİK BİR OLAY, HİKAYE VS. HATTA ÇEŞİTLİ VERSİYONLARI OLAN BİR BİLİNDİKLİK ABİDESİ AMA NE OLURSA OLSUN YAŞANMIŞ GERÇEKLİĞİ OLAN İNSANI İNSANIN DAHİ KATLANAMADI DAİMA BİR AYRICALIK BEKLEDİĞİ KENDİNİ HERKESTEN VE HERŞEYDEN ÜSTÜN GÖRÜĞÜ GERÇEĞİNİ DEĞİŞTİRMEYEN BİR HİKAYE...
HOŞ GELDİN BENİM CANIM DOSTUM 💝😻


Keyf 😻





25.07.2012- 17:23
İzmir-Buca

24 Temmuz 2012 Salı

Ya arkadaş yapmayın ne geleneği. Benim ailemde tutuyor oruç ve gelenekleri bende ailemde yaşamayı seviyoruz ama bu davul işi olmuyor ya. Gerçekten tutan var tutmayan var tutup da davuldan rahatsız olan var. Yani gelenek felan değil ya uyanık olduğun halde insanı yerinden sıçratan huysuzlandıran bir ses. Gerçekten de davulun sesi uzaktan hoş. 

Şimdi birde uyuyan işe gidecek vb. leri var tak tilki misali her sese uyananlar var onlar nasıl durumda Allah bilir. 
Onun için lütfen bu alışkanlıktan yavaş yavaş kurtulalım. Misal ramazan eğlenceleri için ayrılan yerlerde çalına bilir...



Ağlıyorum biliyor musun?
Çünkü elimde kalan basit yumaklar var diye, kimseye çığlıklarımı duyuramadım, basit bir kuralı bile sadelikle çiğnedim diye.
Kalbim kanıyor be dostlar, bacılar, arkadaşlar, kardeşler ve daha niceleri. Anlayamazsınız isyanlarımı kurduğum her kelimenin altında ki sıfatları. Çünkü sözünde dediği gibi "ateş düştüğü yeri yakar"
Durup düşündüm acaba gerçeklerle mi yaşadım, gerçekleri mi yaşadım.
İkisini de yaşayamadıysam vay halime.
Artık korkmuyorum varlık denen saha tek kale değil ya bende elbet atarım bir gol...

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Ya neden reklamlarda yemek kullanılır. anladık be iyi tava yada tencere. İlla içinde yemek yada benzeri bir şey olmalı mı? Misal az önce tava reklamında yumurta çıktı. Ben yumurtadan nefret ederim ve midem bulanır. Şuan olduğu gibi...
Yani reklam senaristlerine yönetmenlere kısaca ajanslara sesleniyorum.
Artık yemek koymayın şu mutfak gereçlerine.


Düşlüyorum ya onu. ne inkar edeceğim severek, dinleyerek bir şeyler paylaşarak ve aklımda oyunsuz sadece yalın sevgiyle onu düşlüyorum. Görmeden canımı yakıyor söyledikleri, yaşadıkları hisleniyorum bazı anlattıklarına, konuşunca hepten soluğum kesiliyor tuhaf değil mi?


21 Temmuz 2012 Cumartesi


Sıcak bir yaz. Ramazan ayı. Hoş sohbet. ve arkadaşlarla güzel bir bahçede tam Ege havasında önce yemek daha sonra çay keyfi, ayaklarının altında dolanan tatlı pisicikler, kahkaha dolu sohbetler.
Herkese tavsiye ederim...
"misal eran" :)




6 Temmuz 2012 Cuma

Kendin olmak!
Bir düşündüm de ne kadar zor bir şey, kendin olmak. Şöyle eteğimizde ki tüm taşları döküp baktığımızda gerçekten zor bir şey.
" - Nasıl yani biz kendimiz olamıyor muyuz?" 
" - Yada ne var ki,  ne zorluğu olacak ki kendin olmanın" diye düşünebilirsiniz yada söyleyebilirsiniz. Ama hayatınızı ve çevrenizi çıplak bir gözle incelediğiniz de insanların basit noktalarda toplum vb korkularla kendi düşünce ve yaşam enerjisinden, fikrinden hemen vazgeçip kendin olmaktansa istenileni yaşamayı tercih ediyor. Çünkü kendi olduğunda " toplumla ters düşmekten, her söylediğini benimsetip yandaş aramaktan," korkup başaramayacağını düşünür yada en önemlisi " aile ile ters düşmekten" korkup benimsetilen, biçilen benliklerin içerisine sıkışıp kendimiz olduğunu sanmaya zorlanıyoruz, kendi kendimizi zorluyoruz...

Şimdi durup bir düşünelim, "öyle değil mi?" Biz insanlar "kendi olmayı" benliğini korumak için taktığı "koruma maskesiyle" karıştırıp "kendi olmayı" da, "kendin değilsin" sorusunu da def ettiğini sanıyor. Fakat insanlar bir an önce kendilerini korumak adına çektikleri kabukları fark etmeli, maskelerden kurtulmalılar. Yoksa daha nice ses sanatçısı, oyuncu, ressam, matematikçi, yazar vb yok olup, eriyip gidecek. Çünkü kendi olamayıp kendini korumak için taktığı maskede ki benlik sanıp düşüncelerini benimsetemeyip maalesef yok oluyorlar.
Elbette insanlar kendilerini korumalı fakat bir maskenin arkasında koca yalanla da çürütmemeli.

"Hayat oyunu içinde tekrar maske takıp kişiliğini kaybedip tekrar oyunun içinde oyun oynamamalı insan" 

Aslına bakılırsa insanlar kendi olamaya başlaması bir son değil başlangıçtır. Çünkü nice yaşlara kadar maskeyle dolaşan bireyler yeteneklerinin keşifleriyle mutlu olacaktır. Ama unutulmamalı ki her mutluluk yeni birini doğuracaktır bu da maskeyi bırakıp, daha özgür düşünceli ve mutlu "bireyler" anlamı taşımaktadır...

1 Temmuz 2012 Pazar

Kendimden kaçıyorum.
Kaçarken asla yalan söylemedim. Çünkü ben asla gerçeği yaşamadım.
Kapatılan düşüncelerde, gizlenen duygularda, bilinmeyen günahlarda, kaçamak bakışlarda, doyumsuz açlıkta yaşlandım.
Duyulmayan çığlığımla kaçtım.
Asla acımadım. Acımak kaçarken düşmekti bana göre.
Ama düşenlere hep ağladım.
Görülmeyen bedenimin naif ruhumda buldum.


Otobüsteyim.
Bazen konuşulanlar kafamı şişirir bazen ise güldürdü. Ama bu sefer ki hayrete düşürüp şaşırttı. Tüm otobüs ama tüm otobüs sadece iş veya iş hayatıyla ilgili konuşuyor.
Şüphesiz konuşanların hepsi yaş olarak büyük olanlar değil. Küçük olanlar yaş olarak. Yani daha 18 - 24 gibi enerji ve yaratıcı bir çağ sadece gelecek ve para uğruna iş kurması beni korkutuyor.
Elbette hedefleri olmalı insanların ve bunları konuşmalı ama asla derdi ve enerjisinin tamamı bu olmamalı. Beni korkutan kısım dünya da genç renk ve hayallerin giderek yok olacağı...
Dolaşmak için dışarı çıkmıştım. Güzel bir yaz akşamının hafif estiren rüzgarı ve ayaklarımın yardımıyla nedeni bilinmez İZMİR / EŞREFPAŞA'a çıkmışım. İzmirliler bilir EŞREFPAŞA da gezecek yer yoktur.
" - EEE! derdin ne ora da"
- Dedim madem çıktım TAAA! EŞREFPAŞA'a bari İZMİR'i kuş bakışı göreceğim şu uzun iki durak arasında ki köprüde durayım dedim.
Gördüğüm manzara maalesef ki İZMİR'in gecesiydi. Fakat güzelliği değildi. Pazarıydı. Ama bu pazar gün olmayan alışveriş yapılan "pazar". Diyeceksiniz ki bu saate pazar mı kalır? Zaten o kalan değil "kalmış" pazardan iki düzgün domates derdinde.
Biliyorum ki her şehirde böyle şeyler var ve amacım garip yada fakir edebiyatı yapmak değil sadece bazen "kalmadan" aldığımız şeyleri iki defa düşünüp burun kıvıralım...
Subscribe to RSS Feed Follow me ha! :)