19 Ağustos 2014 Salı

Ey aşk!
Anlat bana cinsiyetini.
Pembesiyle, mavisiyle.
Anlat ki öğrensin artık,
Kim kimle...
Eriyle, dişisiyle.
Ey hayal!
Düş şu gönlümden,
Öğren ki artık, aşk hayal.
Öğret ki, ey gönül, bilsin.
Aşk...
Ey aşk!
Anlat bana cinsiyetini.
Pembesiyle, mavisiyle.
Eriyle, dişisiyle.
Kimse duymaz, bilmez,
Bu garip diyarda.
Eriyle pürüyle,
Düşüyle dişiyle.
Kimse duymaz,
Ne gariptir ki, onca kundak bebeği.
Çığlığıyla, inkârıyla.
Ey aşk!
Artık anlat şu garip gönüllere.
Sevabıyla, günahıyla.
Günah ise eğer ey aşk.
Yanar der ki nice erkek,
“Ey aşk”
Onca korda.
Yanarda ne diye aşka tapar...
Ey aşk...
Anlat bana cinsiyetini...

m.burak dikilitaş
29.07.2012 





18 Ağustos 2014 Pazartesi

Sözüm vardı biliyorum “Gelecekten Gelmeyen Adam | 7- Seçim Sonrası” başlıklı bir yazım olacağına dair ama gündem de IŞİD vardı ondan gözüm vardı “IŞİD” yazısıyla ilgili bir şeyler karalama konusunda onu öne aldım.
Neyse deyip merhabalarla başlayalım söze.
Evet bir seçim daha geldi ve geçti.
Bu sefer çok olay olmadı seçim hilesi diye artık ne diyelim demek ki hakkıyla kazandı. /yersen/  
Peki ne oldu?
Açıkçası çok bir şey olmadı olmayacakta. /Şimdilik/
Malum gerek bloğumda gerekse “Gelecekten Gelemeyen Adam” yazılarımda ben bu sonucu söylemiştim çok mu şaşırdım hayır.
Peki şaşırmayan isimler var mı var.
Misal en bilindik 2011 “Uğur Dündarla Star Haber” de bir akşam konuk olan değerli yazar “Yılmaz Özdil” Teee o zamanlardan bu zamanlardan bu yaşanacakları tek tek söylemesi.
Çok ağlar ağızla güldüm.
Dedim ya sonuç mu? Şimdilik bir şey olmadı.
Ama gelecekten gelmesen de bir şeyler söyle dersen;
Daha çok duyacağız yeni dini lider misali “bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır inşallah*1” Yada “ Hem laik hem Müslüman olunmaz*2”  Veya Şairleri bile etkilen “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” gibi tüyleri diken diken eden sözleri yazdıran bu vatanın öz evlatlarını, şehitlerini hiçe sayıp vatanı haince, kanla ve tabi masum canları alarak bölmeyi çalışana “sayın *2”, o, sıfat bulunamayacak kadar yüce “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!”  sözlerini hak eden şehitlerimize ise “kelle*2” söylemlerini çok duyacağız.
Zaten “anamızı alıp gittik” köşelerimize kuyruğunu kıstırmış kedi gibi sindik ne olacak derseniz haklısınız bir şey olmayacak, sadece daha çok hakaret duymak için, verdiğin vergilerden daha yüksek maaş alacak.
İşte hepsi bu (en iyi tarafından). Senin emeğinin karşılığı olan para az iken daha da azalıp namusunla verdiğin vergiden namussuzca daha çok kazanılacak.
Sorun değil bir gün bizde alırız “evcikler”.
Evet eğer sinirli, öfkeli bir yazı okuduğunuzu düşünüyorsanız doğru duygularımı nakşı etmişim sizlere.
Çünkü şu anlık halen daha özgür haklarımı kullanıp duygularımı, düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
Tek kızdığım seçilen eski bakanların başında ki isime değil şuan ki görevine seçilmesini sağlayan sayın muhalefete de. Ve gerek yerel seçimler de gerekse genel seçimlerde bu muhalefet partilerini destekleyen seçmenlere. 
Sahi ne oldu? 5 partinin seçmenleri eğer partisinin gösterdiği adaya oy atsaydı sonuç bu mu olacaktı? Yani 5 partinin seçmenleri bu kadar mıymış?
Hadi sözü yine büyük başlara çevirelim.
E muhalefet kusura bakmayın ne yaptınız.
Karşısında ki iki aday da adı sanı duyulmuş, Türkiye'nin her kesimden insanın bildiği isimler. Ya senin ki…
Şöyle ki;
Şimdi basit bir işlem yapalım bir (tamamen örnek meslek grubudur) çiftçimiz oy pusulasına bakıyor karşısında her gün tv de gördüğü bakanların başında ki isim bir de bakıyor her gün olmasa da 2 günde bir gördüğü bir partinin genel başkanı birde bakıyor, bir daha bakıyor, okumaya çalışıyor olmuyor nasıl olsun adam hiç duyup görmemiş ki bu seçime kadar bu ismi, yüzü. Sonra diyor "ya sevelim sevmeyelim, gene bildiğimiz isim o olsun. İyi bağırıyor meydanlarda!"
Dedim ya örnek bir meslek grubundan biriydi. Örnek ve basit bir işlemdi.
Yada şöyle, şimdi karşında fiyatları eşit iki ürün var biri her gün reklamları dönen diğeri ise son birkaç aydır tanıdığın ürün. Hangisini alırsın.
Yani olay bazen partide, kesimde hitabette vs bitmiyor. Bazen tanınmışlıkta bitiyor.
Bu basit işlemler bu önemli seçimin en ilk düşünülmesi ve aday belirlenirken esas alınması gereken noktalarındandı.
Kısacası muhalefet iyi bir seçim politikası izlemedi, kendini ifade edemeyip adayını da açıkta bıraktı.
Sonuç yukarıda söyledim zaten.
Birde madem seçim bitti değinmek istediğim bir ufak nokta daha var o da;
Milletin iradesi” söylemi. Cidden beni rahatsız etti. Şimdi o seçmene oy atmayan milletin iradesi başlığına girmiyor, bu durumda Artık Türk milleti de mi olmuyor. Çünkü “Milletin İradesi” gibi genelleme içeren bir slogan kullanıyorsunuz. Bu durumda ortaya bu çıkıyor bana oy vermeyen milletin iradesi sayılmaz. Yada “milletin iradesi” söylemiyle Türk milletini kastetmiyorsa hangi “milletin iradesi
İşte rahatsızım bu söylemden, keşke bende rahatsız olduğum şeyleri rahatça ortadan kaldırsam*3. Milletin bana verdiği yetkiyi, onlara karşı, canımın istediği şekilde geri kullanarak*3.
Daha çok yazılır çizilir, eksik çok, söylenecek söz gibi.
Son bir şey ekleyecek olursak eğer çok güzel bir şarkı sözü vardır.
Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz, Sultan Süleyman'a kalmadı…
Öyle ya ne yapalım “Milletimizin İradesi” !!!


 Kaynaklar:
*1: Youtube Shaber Kanalı : Başbakan Erdoğan bunu da söyledi: Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacak!
(https://www.youtube.com/watch?v=LwRvbpcoElg)
*2: Youtube turkiyem01 Kanalı: İŞTE ALIN SİZE GERÇEK TAYYİP
(https://www.youtube.com/watch?v=VepV4Ac_rNM)
*3: Youtube Semih Demir Kanalı: Fatih Portakal : "Atatürk'ün resmi rahatsız mı ediyor sizi?"
(https://www.youtube.com/watch?v=c9cjmA_dlFA)


17 Ağustos 2014 Pazar

Çok insancıl ve zamanında onlar kadar  insancıl olmadıklarını iddia ettikleri kesimi eleştiren "FİLİSTİN" SAVUNUCULARI şimdi neredesiniz?
Filistin'li savaş mağduru olanların ki can da IŞİD mağduru Yezidiler Patlıcan mı?
Neden?
Filistinliler Müslüman, IŞİD gazabında ki Irak, Suriye halkı Yezidi diye mi?
Madem Filistin komşumuzdu yardım elimizi uzattık vatandaşlık verdik, iş verdik, barınak verdik ve dahasını, şimdi ki komşumuz değil mi?
Orada vefat eden çocuklara göz yaşı döküldü de ülkemizde kine düşmanca bakılırken, şimdi de çocuklar ölüyor neden susuyoruz, susuyorsunuz?
Apar topar tatile giren meclis yok, seçim bitti gösteriye ne hacet diye mi?
İnsanlık için insanlık, ne seçim ne meclis sadece insanlık için yapılmalı...
Ya da kurulmak istenen Irak-Şam İslam Devleti için yapılan bu zulüm size gazap gelmiyor ki durumu normal karşılayıp yardım elinizi uzatmıyorsunuz...
Evet aslında kimden bahsettiğimi herkes anlıyor.
Ben yardım kampanyaları, primler derdinde değilim sadece komşumuzun birine seferber olup neredeyse tüm seneyi ona ayırmış bir bakan başı varken şimdi neden diğer komşumuz da ki katliama el uzatılmıyor dur demek yada masumları kurtarmak için...
Gündeme bile alınmıyor ki gerçi alınmak isteneni de bakanların başında ki vekilin yardımcısı çocuk azarlar gibi gazetecilere tuhaf, ipe sapa gelmez cevaplarla daha doğrusu kelime oyunlarıyla geçiştiriyor.


İşte ayrımcılık, dalaverecilik, adamına göre muamelecilik, insanları hor görüp, alay etmecilik ve dahası...
Daha ne yazılabilir... Çizilebilir ki...
Eğer "Gelecekten Gelmeyen Adam | 6" yazısını okursanız şimdi daha net ve açık cevabını o yazının veriyorum...
Siz müslümandır, müslümanı, insanı korur, kollar dediniz seçtiniz işine gelince koruyor kolluyor bizleri, nica masumla da sonra dalga geçiyor...
Devam anacım devam aşağılanmaya devam...
Gelecekte mi?
Evet "her canlı bir gün ölümü tadacaktır" ama bu günün eserlerini geleceğe miras bıraktığımız için gelecek şekillenirken "ucubelere" benziyor...




devlet, uyuyordu.
ne olduğunu, nerede olduğunu bilemedi.
3:02'den sonra yaklaşık bir buçuk saat daha uyudu.

iletişim altyapısı, göçtü.
kimse kimseyi ne arayabildi, ne sorabildi.
çok övünülen iletişim şebekeleri, alternatifleri olmadığı için uzun süre sustu.

binalar, çöktü.
işbilmez, gözünü para bürümüş ellerde deniz kumundan yapılan mukavemetsiz binalar bir bir yıkıldı.

nice canlar vardı.
kimisi enkaz altında hayatını kaybetti, kimisi enkaz altından kurtularak hayata tutundu.
o günün yaşattığı büyük acıyı yüreklerine hapsederek hayatlarına devam etti.

insanlara mezar olan binaları yapanlar.
bazılarının davası zaman aşımına uğradı, bazıları tazminatla yırttı, bazısı da kısa ve indirimli ceza süresini doldurup cezaevinden çıktı.

kızılay, sınıfta kaldı.
köhnemiş, su alan çadırları ve çürümüş teçhizatıyla yardıma muhtaçtı.

saatler, her birine umut bağlandı.
geçen her saatle umut arasında şiddetli bir mücadele yaşandı.
enkaz altından sağ salim çıkan her can umutları yeşertti.

"sesimi duyan var mı?" nidaları, her yerde yankılandı.
kulaklar beton ve moloz yığınlarına dayandı.
o anlarda etraftaki tüm insanlar, makinalar, mahlukat ve tabiat sustu.

toplanan yardım paraları.
akıbetleri, ne kadarının alaşağı edildiği ve ne kadarının hizmet için harcandığı hiçbir zaman bilinemedi.

gözyaşı, sel olup aktı.
ben ağladım, sen ağladın, biz ağladık, herkes ağladı.

zaman, acıları unutturmak için çabaladı.
bizlere unutturmadı.
lakin, deprem konusunda ders ve önlem alması gereken kişilere, unutulmaması gereken şeyleri bir bir unutturdu.


kaynak: Ekşi Sözlük Yazarı Batu (17.08.2010 00:00 ~ 09:50 )
https://eksisozluk.com/entry/20029209 

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Benimde ve çevremde ki bir çok dostumun da kedisi olması üzerine (kedisi yoksa da mutlaka dostu var ilginç şekilde) gözlemlediğim ve fark ettiğim garip 12 maddeyi kediler üzerinden sizlerle paylaşmak istediğim sevgili birazbugunden.blogspot.com okuyucuları…
Sizde dikkat edin çevrenizde ki dostlarınıza, dostlarına nasıl davranıyorlar.
İşte o gözlemlerim…

  1.En Güzel Kedi Senin Kedindir

Sokakta, barınakta, belgeselde veya dostlarında onların kedilerini de görür sever, saatlerce oyun oynarsın ama yine de içinde hep “benim kedim gibi hiçbir zaman olamaz, en güzeli benim ki” dersin.

  2.Garip İsimleri Vardır

Neden bilmezsin ama isimleri hep ilginçtir. Sanırım ismini koyan renkli dünyaya sahip sahibi yüzünden olsa
gerek.

  3.Kedinin de Sizin Gibi Deli Olduğunu Düşünürsün

Sokağa bahçeye çıkar diğer arkadaşlarının evcil hayvanları kendilerine hemen partner bulurken senin ki saatlerce sana sürtünür de bir kısmet bulamaz. En sonunda “Psikologun bozuk seninde en iyisi kadına programına gitmek” dersin.

  4.Cinsiyeti Ne Olursa Olsun Genellikle Kızım Diye Seslenirsiniz

Sokakta, barınakta, belgeselde veya dostlarında onların kedilerini görünce “annem ne şeker ya kızıma bak kızıma yerler seni” deseniz de aslın da arkadasın da düşman menzillerine gönderme yapacak kadar silahları vardır.

  5.Çocuğun Gibi Olur

Öyle bir içli dışlı olursun ki kedinle en sonunda kesinlikle senin doğurduğunu düşünürler. Hatta bu durum başta sana komik gelse de bu duyguya sende kendini kaptırır biran da çocuğun olur o senin. Her dakikasını kaydedip resmetmek için yada onun bir anlık mutluluğu için her şeyini feda edebilirsin.

  6.Ona Aşık Olursun

Önceleri arkadaşın, sonra dostun sonra çocuğun ve en sonda her anne babanın çocuğuna duyduğu o asla koparılmayacak aşkla, sevgiyle bağlanıp aşık olursun ona. Her saniye sadece onun seni anladığını düşünür ve neden onun gibi bir sevgilin olmadığını sorgular evrene kızarsın.

  7.Önünde Sex Yapamazsın

Ona o kadar saygı duyar ve duyulmasını istersin ki önünde sex bile yapamaz, seni tatlı ve hoş gözlerle izlemeye çalışırken göndermeye uğraşırsın oyun sanır daha çok etrafın da dolanır, en sonunda dayanamaz kalkıp tam odadan çıkaracakken çıplak olduğunu fark eder havlu ararsın.

  8.Ona Söylenen Her Şey Sana Söylenmiş Gibidir

Ona iyi yada kötü, sevgi yada düşmanlık içeren her söylenmiş sözü üzerine alınır ona göre karşılık verirsin. Hatta ondan bir şekilde nefret etmiş bir kişi olursa ki bu kişi sevgilin bile olsa o dakika ona düşman kesilir onun her söylediği, her yaptığı şeyi düşmanca görür, düşman gibi karşılık verirsin.

  9.Senin Ona Karşı Geliştirdiğin Ona Özel Sesleniş Şeklin

Herkes ona “garip” ama “güzel” ismiyle normal bir şekilde seslenirken senin onun ismine has hazırladığın melodramik, masalımsı, komik ama hoş seslenişinle ona seslenir, sever ve oynarsın.

  10.Her Sohbette Konuyu Mutlaka Ona Getirir veya Getirildiğin de Ondan Bahsetmekten Büyük Zevk Alırsın

Senin artık tek yaşama amacın gibidir. Hele ki yalnız yaşıyorsan çocuğun olsa böyle anlatmaz, anlatırken bu kadar zevk almazsın. Her sohbette fırsat kollar sanki kedin dünyanın tek konuşan, dans eden, ritim duygusuna sahip, Albert Einstein beyniyle yaşayan, tiyatral yeteneği olup, bir çok kişiye ders veren biriymiş gibi anlatmak için beklersin. Vakti veya yeri geldi mi de dünyanın tek önemli konusuymuş gibi her yaptığı munzurlukları ballandıra ballandıra dakikalarca anlatır, konudan sıkılan olursa da onu derhal o ortamdan uzaklaştırıp yine herkese kedinden bahsetmek istersin. O kadar bahsedersin ki kediden korkan dostların varsa onlar bile bir an “hemen gidip bir kedi almalıyım” duygusuna itersin.

  11.Hiç Kötü Huyları Yokmuş Gibi…

Öyle bir şekillendirsin ki evde ki deri veya örgü olan her türlü, kazak, koltuk, perde vs gibi şeylere zarar vermeyen, sinirlenince pati atıp “faça” izinden beter yaralan açan, dönemlerinde neredeyse 2 hafta boyunca askeri düzene sokup uyutmayan, biblo, kitaplık ve daha birçok pati darbesine mazur kalabilecek eşyalarına zarar gelmiyormuş gibi, dünyanın en masum canlısıymışçasına kanatsız melek yaparsın.

  12.Kediler Konusunda Prof. Olursun

Artık sen demek kedi, kedi demek sen olduğundan neredeyse her kedi videosu, her kedi konusunda mutlaka adın geçer, dostlarının arkadaşları kedi veya evine dost aldığı olursa ilk seni arar ve ne yapacaklarını sorarlar. Hatta durum o kadar ilerler ki yolsa kaza geçirmiş bir sokak hayvanı görseler seni arayıp müsaitsen gelmeni ve neredeyse senin onu ameliyat edip şipşak iyileştirmeni beklerler.

  İşte bu 12 madde az çok  evinde dostları olan arkadaşlarının öncelikle evlerinde ki dostlarına nasıl baktıklarını evlerinde yoksa bile sokakta ki dostlarını nasıl gördüklerini gösteren, daha da kabarıp artabilecek bir listesi.  Sizde eviniz de kedi , köpek, kuş vb bir dostunuz yoksa olan bir dostunuza gidiyorsanız bunlara ve dahasına dikkat edin. Onunla kedi gibi değil insan gibi konuşun benden söylemesi… :)



10 Ağustos 2014 Pazar

Ayrımcılık...
Artık bu bir suç değil hak haline geldi... Evet, evet hak haline geldi.
Hatta son moda bir çanta gibi herkesin omzunda, kolunda, cebinde taşıdığı bir aksesuar haline geldi. 
Sokakta, tvde, evde, iş yerinde her yerde, her alanda ayrımcılık bir aksesuar oldu.
Bu durum geçmişte daha azdı, şimdi arttı, gelecekte ise bir çok konu gibi bu durumda b.ka sarıyor. 
Gelecekte ayrımcılık öyle bir boyuta varıyor ki çok zeki adamlar çok aptal adamların güdümüne "ayrımcılık"  yüzünden sokulup, o çok aptal adamlar pis ve sarı dişlerinin arasından sırıtarak, çok zeki adamları bir b.ka saatlerce baktırıp mavi boncuk arattırıyor.
İşte gelecekte ki ayrımcılık yüzünden bürokrasi, özel sektör ve resmi daireler bu noktaya geliyor.
Ben nereden mi biliyorum ben bilmiyorum ancak garip bir gelecekten gelmeyen adam olarak tahmin ediyorum. 
Peki bu diplomatik, çıkar ilişkilerinin ayrımcılığı peki ya kişiye tercihleri yüzünden, yapılan  diretilen ayrımcılığa ne demeli?
İşte bu ayrımcılık giderek büyüyor ve önü alınmazsa çığ gibi de büyümeye devam edecek demeyi o kadar çok isterdim ki maalesef diyorum çünkü artık önü alınamayacak yani önünde durulamayacak kadar büyüdü. Her önüne geleni içine katıp giderek de büyümeye daha fazlasını içine çekip tutmaya devam ediyor.
Artık kendine göre mavi saç yanlışsa bu duruma medeni bir platformda konuşarak değil de hemen 4 kişilik koalisyon kurup onu saf dışı etmeye çalışıyoruz.
Bu durum saygıyı işler diyorsunuz ama evet saygı sokağından geçiyor ama saygısızlık fiilini ayrımcılık kavramıyla kişiler bir başka kişinin üzerinde uyguluyor.
Şöyle ki;
Bunu bizzat yaşadığım bir olay üzerinden konu içerisinde mavi saç olmasa da yakınlığı olan bir konu ile örnekleyeceğim.
Her zaman ki gibi bir yerden bir yere giderken eğer arkadaşlarımın veya çalıştığım kurumun aracı yoksa şahsi aracımda olmadığı için toplu taşımayla giderim. Genelde de garip bir kaç komik olay yaşarım.
otobüste Bidbox yapan çocuklar ve bunu anlamayıp kriz geçirdiğini sanan otobüs şoförü  yada metroda break dans yapanlara sessizce öğütler bir tonda yaklaşıp "tepene kan iner yavrum ne yapıyorsun" diyen teyzeler veya durak ta sokak tiyatrosunu yaşatan sanatçılara anlamsız ve alakasız sözcüklerle bağırıp onu hain ve hırsız ilan edip gerçek hırsızları alkışlayan amcalar vb, vb, ama bu sefer  otobüste ki hiçte hoş olmayan güldürmeyen, sinirlendirip küplere bindiren bir ayrımcılık garipliği yaşandı.
İki çift bindi otobüse önce. Benim hemen 2 sıra arkamdan ve çaprazımda ki ters giden koltuklara oturdular. İzmirliler bilirler (gerçi bir çok kentte öyle artık ama otobüste 4 lü karşılıklı koltuklar var ve bazıları tersli düzlü koltuk düzeni) neyse bir durak sonrada iki erkek genç birey bindi. Yüzümde tebessümle birlikte bir fikir oluştu aklımda ve derken çat diye tam karşımda ki 2 li ters koltuklara oturdular.
Biraz ilerledik çaprazımda ki kızlı erkekli çiftimiz aşk dolu dakikalara başlayıp ufak tefek hoş ve yüzde gülümseme bırakacak el şakalarıyla erkek arkadaşla şakalaşarak yolculuğa devam ediyor. Karşımda ki 2li de öle kendi aralarında neredeyse kendilerinin bile zor duydukları bir desibelde kimselere dokunmadan konuşuyorlar ve fikrim giderek doğru yönde şekillenip onları göz ucuyla izliyorum derken biraz daha ilerledik çaprazımda ki çift biraz daha aşka gelecek oldular ki ufak tefek öpücükler konduruyorlar ve karşımda kiler de şakalaşıp omuz el ısırıp hafif hafif gülümsüyorlar. Ve dedim Burak düşündüğün şey sanırım doğru bir kaç durak ilerledik toplam da bu olay 15-20 dk içerinde gelişti ve karşımda ki çift artık biraz daha yüksek sesle konuşur birbirlerinin omuzuna yatıp gülüşür oldular çaprazımda ki çift ise birazdan evlenecek gibiler. Derken bir hışımla koridorda ayakta ki amca önce homurdanarak sonra da bağırışlar içerisinde "ayıp oluyor gençler hiç yakışıyor mu size? Burada çoluk çocuk var" dedi.
Bende sanırım yanda ki çifte diyor diye düşünüp acaba kim dedi dercesine öyle afaki amcanın önün de ki tüm herkesin pür dikkat baktığı koridor aralığından bende baktım. Tabi çaprazımda ki çift topladı kendi. Benim karşımda kiler ise halen durak isimleriyle dalga geçip çok düşük bir desibelde şakalaşıyorlar.
Derken sanırım amcam bu tüm koridor bana baktı şimdi seçim konuşması yapmalıyım gazını alıp devam etti bu sefer daha insanlık çıkan bir ses tonuyla "hey size diyorum utanmazlar. Çocuk var be tövbe hiç iki erkek tövbe tövbe ısırmalar kıkırdamalar insanda edep olmalı. Baban binse ne diyeceksin."
Şimdi jeton düştü!
O amcam da tıpkı benim gibi karşımda ki ikiliyi çaprazımda ki gibi çift sanmış ve izlemiş ama hoş olmayan tiksinen bakışlarla. 
Ve düşüncem doğruydu karşımda iki tane çift vardı. 
Sadece aşık, masum iki çift. 
Peki neden ayrımcılık yapılıp biri daha masumken o masuma bağırılıp, hor görülüyordu.
Acaba bilimde ki isimleri farklı diye mi?
Ona "homo" ona "hetero" dedikleri için mi?
Hemen karşımda ki gariplerim toplandı. Önlerine başlarını eğdi.Görseniz kıpkırmızı kesildiler. Azıcıkta göz altında birbirlerine bakıyorlar. Yanda ki çift biraz sinirlendi. Fark ettim çünkü erkek olan elini kız arkadaşından çekmişti. Maço bir tipi vardı. Eh be amca sana yanlış olabilir ama saygı ne oldu neden açık hedef haline getirip milleti birbirine kırdırdın.
İçimden bunlar geçerken amcam devam etti
"Ayıp ayıp, sözde bu moderinlik oluyor. Tövbe gavur söylüyor o televizyonda bunlarda iyi birşey sanıyorlar. Biz sizin yaşınızda askerdik vatanı korurduk sen şimdi git desem gidemezsin. Zaten gitsen de bu halde bizi nasıl koruyacaksın"
Derken çaprazda ki maço abimiz ayağa kalktı daha da sinirlendiği kesin, otobüs homurtular, çocuk pısmaları ve suçsuz masum karşımda küçülmüş iki kişi, ayağa kalkan abimiz bir hışımla hafif boğazını temizleyip bizim masumcukların yanına doğruldu tabi bende biraz dikeldim korktuğum olursa elimden ne gelirse müdahale edeyim derken abimiz elini masumun omuzuna atıp "bey amca ayıp oluyor yaşından utan ne yaptılar da sana sen böyle terbiyeden yoksun konuşuyorsun" gibisinden sadece güzel siyah beyaz Türk filmlerin de göreceğimiz türden şairane bir şekilde edebi replikler attı.
Şok bir şekilde gözlerim büyürken renkli masumlarımız da kafalarını yerden kaldırıp hafif gözleri dolu şekilde birbirlerine bakıyorlar.
Amcamız altta kalır mı bir anda namus tipsali kesilip tek doğrunun kendisi olduğunu düşündüğü o meşhur ve içinden anlam çıkarılmayacak kendince anlamlı sözlerini yine terbiyesi yerlerde bir şekilde sıraladı.
"sana birşey diyen olmadı delikanlı sen otur oturduğun  yerde. devam et. onların yüzünden başımıza taş yağacak bu ne ben onları görmek zorundamıyım"
O an kafamı filmler deki yavaş bir şekilde çekilmiş sahne gibi çevirip arkamda ki "duracak" düğmesine basıp "o zaman rahatsızsanız buyurun inin, biz anormal ve nahoş bir durum göremiyoruz sizin dışınızda buyurun sizde inin bu durum bitsin".
O ana kadar susmuştum. Ne kadar cahile laf anlatırsın ki e malum kaba kuvvete olmaz şu anlık sözlü atışma var Dur Burak gibisinden derken ne olduysa Sanırım o Maço abimiz gaz verdi söyledim.
Neyse amcamız belki diğer otobüs sakinlerinin karışmamasından yalnız hissedip indi belkide evine geldi indi belkide tüm otobüsün cehenlemlik olduğunu :) düşünüp indi ama indi.
İşte sonuç mu?
Sonuç şu ki ayrımcılık o kadar farklı bir boyuta vardı ki öpüşmek tuhaf karşılanırken sana göre daha uçuk, günah, saygısız, kötü vs sayılan bir olayın karşısında normal oldu. Ve ayrımcılık yapıp sen iyisin, normalsin sen anormal ve kötüsün oldu. 
Herkes çift her zaman bu kadar şanslı ve mutlu hikayelere sahip olmuyor.
Nice insan ayrımcılık, saygısızlık, hedef gösterilip yafta yapıştırmalar ve dahası yüzünden ölüme sürükleniyor yada öldürülüyor. 
Üstelik bu ayrımcılık konusu sadece cinsel tercihler yüzünden insanlara yapılmıyor giderek her konuda, her yerde farklı şekilde yapılıyor. Salata gibi çeşitlerini arttırıp rant için, en ucuz yoluyla ayrımcılığı sunup insanlara birer "protein çubuğuymuş*" gibi ikram ediyorlar...
Kimse masum değil...
O zaman herkes az da olsa temiz olan elinin ucuyla bir zeytin dalı tutsun...
Belki gelecek daha oksijeni bol bir dünya olur.
Bilim dergisi yazıyordu oksijenin arttığı yerlerde insanlar daha çok düşünüyormuş çünkü...
Azıcıkta olsa belki sağlıklı düşünürüz diye... 

Not 1 : Seçimler dün gece sonuçlandı. Haftaya da gündem derlemesiyle "Gelecekten Gelmeyen Adam | 7- Seçim Sonrası" yazısında görüşmek dileğiyle...

Daima Renkli ve Güzel Düşleriniz olsun...

Not 2: *"protein çubuğuymuş" mükemmel bir film olan "Snowpiercer" dan bir terim... İzlemenizi tavsiye ederim...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Yarın Türkiye demokrasisi için bir ilk. Yarın Türkiye de ki seçmenler için bir ilk.
Yarın size göre az yada çok iyi yada kötü adaylar var. Bunlardan hangisinin artıları size göre çok ona gidin ve lütfen sorumlu bir vatandaş gibi oyunuzu verin. Ve sonra ona sahip çıkın. Ha cebiniz de ki 5 TL ha oyunuz. İkisi de sizin alın terinizle kazandığınız hakkınız.
Size, ülkenize, aynı bayrak altında ki kardeşinize yapılanları düşünün ve oyunuzu doğru adaya kullanın.
Bir oy deyip geçmeyin.
Milyonlarca örneği var ki geçirdiğimiz haksız ve dolambaçlı yerel seçimlerde 1 oy belediye kazandırdı başkana.
Ve dahası...
Haydi zor değil imza atıp mühür basıp zarf katlayıp ve sandığa atıyoruz.
Yarın için demokratik, temiz ve haklı bir seçim olması dileğiyle...

5 Ağustos 2014 Salı

Ölüyorum...
Tek bir ağıt ile.
Bana dokunan tek olması değil,
Ağıtın yakılması,
Sevenin ağlaması.
Ölüyorum.
Yanan bir yürekle.
Bana dokunan  yanması değil,
Yüreğin acıması,
Sevenin burkulması.
Ölüyorum.
Tutturulan ağlamaklı bir türküyle.
Bana dokunan türkü değil,
Ağlayan gözler,
Kanayan canlar...
Bana dokunan ölmem değil,
Ölürken sevdamla gömülmem,
Özlemle vurulmam,
Kavrularak aşka yanmam.
Ölüyorum...


Mustafa Burak Dikilitaş
01:57
24.03.2012

4 Ağustos 2014 Pazartesi


Bu haftada kocaman merhabalar. Yeni adreste, komşu köyde, yeni okuyucu yüzleriyle, renkli ve ritmik bir dünyada ama aynı formatta "Gelecekten Gelmeyen Adam" olarak yazılarıma devam ediyorum.


Beşinci haftayı devirip bir ay bir haftanın sonrasında şöyle haftalık derlemelere bakıyorum da ciddi anlamda Türkiye de gram değişim söz konusu değil.

yazının devamı için bu köşeyi her hafta http://www.lgbtifm.com/ da yazmaya başladığım için orada bulabilirsiniz... 

Ne dersiniz, zor mu?

yazının devamı için tıklayınız...


Bu haftada kocaman merhabalar. Yeni adreste, komşu köyde, yeni okuyucu yüzleriyle, renkli ve ritmik bir dünyada ama aynı formatta "Gelecekten Gelmeyen Adam" olarak yazılarıma devam ediyorum.
Beşinci haftayı devirip bir ay bir haftanın sonrasında şöyle haftalık derlemelere bakıyorum da ciddi anlamda Türkiye de gram değişim söz konusu değil.
Eğer biz bir ay içerisinde konuyla ilgili olumlu gelişme gösteremediysek gelecekte nasıl olacak diyorsanız bende bilmiyorum analarım, bacılarım, abilerim kardeşlerim. Bende sizin gibi gelecekten gelmedim ama ufak ufak gören "masum bir köylü"
Geçen yazılarımın da sonun da söylediğim gibi gelecek b.ka sarıyor.
Sarıyor ki bazı konular giderek çirkinleşiyor. İlk yazımda ki gibi saygı kayboldu, insanların seçimlerine duyulan saygı hırsızlıklarla sonuçlandı, sonuç eskiden ezilen daha çok ezildi.
İşte bu hafta kalemim de; gerçekten ezildiklerini, haklarının, hak hukuk tanınmadan ellerinden alındığı hatta nefret cinayetleriyle öldürüldüğü dünyaya ne pembe ne mavi gibi bir renkle değil rengarenk gelen LGBTİ bireyler var.
"Hop dedik abi LBTİ dediyseniz bu delikanlılığı bozar bu yazı okunmaz" diyorsanız meraklanma ne gaylik nede lezbyenlik nede sana göre"anormal" olanlar bulaşıcı değil. Öyle olsaydı duyarsız, saygısız öküzlerden de biraz bize bulaşırdı. Değil mi ama?
İnsanlar nasıl görüyorlar bilmem ama çoğuyla eşcinselliği konuşunca "ya saygım var ama bana sarılıp öpmesin yada el sıkışmasın uymuyor bu durumlar uzaktan iyiyiz böle. Bana farklı bakıyormuş gibi geliyor."
İşte bu!
LGBTİ bireyleri birer hastalıklı yada sapıkmış gibi görüyorlar.
Halbuki kişi kendinden bilir işi.
Sen sarıldığın bir başka karşı cinsine demek ki bu şekilde bakıyorsun ki sana gelen her bir bireyi de öyle görüyorsun.
Sen karşı cinse günlük hayatta sarılırken veya merabalaşırken böle "hallenecek" durumlar içerisinde olmuyorsan korkma hiç bir LGBTİ bireyi de sana öle olmuyor.
Çünkü sen nasıl normal olan yaşantına devam ediyorsan o da öle.
Öbür türlü her konuda tuhaf düşüncelere düşen, tanıştığı her kişiyle tuhaf ilşkiler yaşamayı düşünen kişi de zaten sapıktır. Ve sapığında ne "heterosu" olur nede "homosu".
Sapık sapıktır. Bir ayrımı olmaz.
Bu durumda sana göre sapıkça olan tercihler değil kişiler oluyor.
Saygı kavramı aynı anda iş yapabilmeyi gerektiriyor hoş görüşlü bir biçimde.
Ama çoğu heteroseksüel saygı kisvesi altında sözde ince espirilerle hiç bir eşcinselle iş yapmak istemiyor.
Hal böyle olunca kusura bakmayın ama onlar da ekmek yemek zorunda. ne yapacaklar.
İşte tam bu noktada tekrar babayiğler atılıyor ve "hop dedik bilader olmaz bu racona ters saygım var ama namusunla iş yap" diyor buna karşılık "peki yemek yapıp satcam alır mısın? yada doktorum bana muayene olur musun?" diyor bizim babayiğidimiz de önce pis pis sırıtıp sonra da "o ellerle mi kim bilir kaç kişinin..."
EEE ne yapacaklar ölsünler mi?
Bir çok LGBTİ bireyler incelenince içlerinde bir çok vasıfsız ama sözde "normal" sıfatı taşıdığı için çalışan kişi ve kişilerden daha kariyer ve dolu pencereden bakıyorlar.
Ama ne hikmetse bir anda beyinin çalışacağı iş yerinde tercihler sebebiyle çalışmaz, çalıştırılamaz hale getiriliyorlar.
"İyi ama hepsi de bir tuhaf ve azıcık cazgırlar"
Bazen evet! ama tüm LGTBİ bireyleri mi hayır. Ki bazen bakıldığında işsiz, aşsız olan ve sürekli alt tabakaymış gibi bakılan bir kısım olunca eline geçtiği ilk fırsatta bunu dışa kusuyor.
UNUTULAN ÇOK BÜYÜK BİR KISIM VAR ASLINDA ÖZÜMÜZ DE HEPİMİZ AYNIYIZ... İNSANIZ...
DÜNYA CİNSEL TERCİHLER, RENKLER VE DAHASI ÜZERİNE DÖNMÜYOR Kİ...
ÖNCE İNSAN OLSA KARŞI TARAF, ÖNCE İNSAN OLSAK... İŞTE TÜM MESELE BİTECEK...
GERİSİ KİMSEYİ İLGİLENDİRMEYEN BİR UFAK SÖKÜK GİBİ DURACAK...
İş tuhaf ve renkli.
İş bakış ve mantık meselesi.
Her kapı iterse onlarda kendi düzenlerinde ki yeni kapıları açarlar.
Çünkü bu dünya ne senin ne de benim nede onların.
Herkes yaşamak için kendi dünyasını kurmak zorunda.
Sadece empati ve saygı...
Sanki böyle olunca , işler bir tık daha sistemli ve mutlu bir rayda ilerleyecek gibi...
Ne dersiniz, zor mu?

Bugün bayram.


Bayram geldi ellere diye maniyle başlayacaktım ki meşhur komedyen bir zamanların bekar ‘keli’ şimdilerin evli, çocuklu saçlı “Cem Yılmaz’ı” (abimiz) bunun esprisini süper yapmış.

Giriş faslını neden bayramdan uzak yaptınız derseniz aslında nerede o eski bayramlar demek daha mı doğru diyeceğim.

yazının devamı için bu köşeyi her hafta http://www.lgbtifm.com/ da yazmaya başladığım için orada bulabilirsiniz... 

İYİ BAYRAMLAR...

yazının devamı için tıklayınız...


3 Ağustos 2014 Pazar

Bugün bayram.

Bayram geldi ellere diye maniyle başlayacaktım ki meşhur komedyen bir zamanların bekar ‘keli’ şimdilerin evli, çocuklu saçlı “Cem Yılmaz’ı” (abimiz) bunun esprisini süper yapmış.

Giriş faslını neden bayramdan uzak yaptınız derseniz aslında nerede o eski bayramlar demek daha mı doğru diyeceğim.

 Çünkü kime ve neye göre eski.

 2000 yılında doğmuş birinin bayramıyla 87 de doğmuşun ki bir olmaz ki.
 Hem kim demişti hatırlamıyorum ama sanırım “Şaşkın” Filmiydi neyse, başında eski var diye güzel herşey. Misal geçen senenin bayramı daha mı güzel di bu seneye göre. “Evet” eee o zaman hep eski var diye başında güzel. Hem bu eski ve güzellik konusunu tartışırken bir de şu yüzü var bayramın “Bayram geldi de ne oldu?” Demi ama? Açlar yine aç, yoksullar yine yoksul, savaşta yitip giden canlar daha fazla, nefret cinayetlerine bir çizik daha ve dahası…
Peki bize ne oldu?
Biz yani delilere…
Deliye her gün bayram ya…
 Deli ne yapsa yeridir diyoruz ama iki kelam etse yersiz diye kovuyoruz ah azıcık kulak versek. Ben bayram bayram meşhur komedyenler gibi mani dizmeyeceğim meşhur yalancılar (sanırım herkes onları biliyor si…çiler) gibi yalan vaat de bulunmayacağım. Sadece yerli yersiz değinip kaçacağım. Açlara, yoksullara savaşa bu hafta ve geçmiş haftalarda dokundum gelecek haftada  sanırım nefret cinayetlerine ve LGBTİ bireylerine değineceğim ama şimdiden giriş yapmak istedim.

Malum, bayram sevinç herkes için, peki LGBTİ bireylerine… Tıpkı yetim gibiler. Çok dramatik giriş ama öle. Bir kez olsun yetimhaneye yada huzur evine gidin bayramlar da…
Nasıl burkulup suyu çekilen bir yaprak misali 1.80’lik insanların bir metreye bile ulaşamadığını göreceksiniz. Öyle kalakalacak, sadece neden bugüne kadar bu kadar mutsuzmuşum bu kadar şanslıyken diyeceksiniz. İşte öyleler. Anne babaları ve daha niceleri hayatta ama sırf seçimlerini özgürce yaşamak isterken karanlığa sürüklendikleri için maalesef bayram sevinci yetim onlara…
 Tabi birde her şarta boyun eğenler var onlarda bedenlerinin onlara biçtiği bayramlıklarıyla ruhlarının çığlıklarını bastırmaya çalışıyorlar. Belki yetim gibi değiller ama ikisi de farksız sayılmaz. İşte bayram ya, küsler barışır ya, sizde küs birisi yoksa yada barışıyorsanız küslerinizle birini daha ekleyin bu barıştığınız kişi listesine o da “ayrımcılık yapan yanınızı” yani kendinizi listeye ekleyin. Ayrımcı yanınızı, ötekileştiren benliğinizi, yafta yapıştıran aklınızla barışın. Barışın ki belki yetim olmayan yetimler ruhlarıyla bedenleri arasında ki sonsuz hapiste bir nebze olsun özgürlüklerine kavuşur, ferah bir nefes alırlar. Çünkü gelecekten gelmesem de geleceği nefrete , karanlığa, kötülüğe sürükleyecek olan şeyler kişisel savaşlarımız olacak…
 
Bu yüzden ;
 
Barışı önce siz kendiniz de başlatın…

İYİ BAYRAMLAR
Gerek gelecekten gelmeyen adam yazı dizimde olsun gerekse diğer postlarımda bu Cumhur Başkanlığı Seçimleri konusunda seçildikten sonra  bile haftalarca konuşulacak demiştim ki daha seçilmeden, seçim tarihi yaklaştıkça meydanlar hararetlendi.
Bir yanda neredeyse muhtar adaylığını bile açıklayacak sayın bakanların başında ki siyasetçimiz bir yandan da çatı adayı diye bir sıfatla sunulduğu için acaba izolasyonlu mu diye sormadan kendimi alamayacağım  profesör Türk vatandaşı bir yandan da açıkçası bana bayağı uzak bir siyasi adımlar izlemiş bu zamana kadar pekte TÜRKİYE CUMHURİYETİ başlığı altında ileri adımlar atmamış bir siyasetçimiz.
İşin özünde hepsi siyasetçi... Hepsini en az bir parti ve kesim destekliyor.
Peki kafası karışık kısım. 
Evet işte bu kesim o kadar büyük ve çok ki sormayın gitsin.
İşte bende bu kesimdeyim hiç kimse kusura bakmasın. Benim Görüşüm açık ama görüşüme uygun bir adım atan yok. İlla benim görüşüme uygun mu olacak derseniz elbette hayır ama bakılınca üç adaydan birine bile uymuyorsa ve bunu bir çok kişi diyorsa biz seçmenler ne yapalım?
Acaba bizde mi bir aday çıkarsak misal bu yerel seçimler de bizim bakkalın oğlu muhtar seçildi, bence o olabilir?
Hadi bunları geçtim birini bir şekilde artısı çok dedik seçtik ama sen başında Türkiye Cumhuriyeti yazan bir makamda sın ne demek ülkenin Milli Marşını bilmemek. Kusura bakmasın ama 2 adayımızda bilmiyor zaten diğer aday da okumaya da karşı olduğunu söylüyor.
Çok koyu konular demi?
Yazdıkça, okudukça yürek burkan ne yana dönsen çıkarını bekleyen ama ülke çıkarını değil kişisel çıkarını bekleyen bir kişi.
Sonra bakıyorsun, hüzünleniyorsun...
Ne yazsam, ne söylesem boş diyorsun.
Neyse deyip mecbur susuyorsun...  
Subscribe to RSS Feed Follow me ha! :)